BEDELİ ÇANAKKALEDE ÖDENECEKTİR
BEDELİ ÇANAKKALEDE ÖDENECEKTİR
Galatasaray Lisesinde okurken Çanakkale cephesine zabit olarak giden Mehmet Muzaffer bey karargahın, lastik ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacını teminine memur edilmiş . Karaköy de bir yahudi’de istediklerini buldu . Fiyatlar fahişti , ama mecburen anlaşmaya varıldı . Lazım gelen parayı almak üzere Erkan-ı Harbiyeye gitti . Kaymakam :
— Ne alınacak ? dedi . Muzafferin : — Otomobil ve kamyon lastiği , cevabını duyunca bir an durdu ve :
— Bana bak oğlum , ben askerin ayağına postal , sıryına kaput alacak parayı bulamıyorum . Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun . dedi . Lüzumlu parayı alamayınca Muzaffer selam verip dışarı çıktı .
Bu lastikleri mutlaka almak için çare düşündü . Çareyi bulmuştu . Tüccar Yahudinin yanına giderek :
— Ödeme muamelesi akşamüstü bitecek . Yarın öğleden evvel vapur kalkıyor , yetiştirmem lazım . Onun için sabah ezanında geleceğim , malları mutlaka hazır edin . Ama altın para vermiyorlar , kağıt para verecekler . dedi . Yahudi “ Peki “ dedi .
Ertesi sabah Muzaffer , malzemeyi arabaya yükledi ve Yahudiye bir yüzlük kaime verdi . Malzeme araba ile Sirkeci den gemiye aktarıldı ve gemi Çanakkale ye doğru yola çıktı . Üç gün sonra Yahudi elindeki yüzlük kaimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankasına gitti . Bozmadılar . Zira elindeki para sahte idi .Muzaffer , bütün gece , tedarik ettiği hususi kağıda , çii mürekkebi ve boya ile kaimei gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemeyecek nefasette taklit etmişti . O devrin paralarının üzerindeki yazılar arasında bir de şu ibare bulunuyordu . — Bedeli Dersaadette altın olarak ödenecektir . “
Muzaffer yaptığı taklit paradaki bu ibareyi şöyle yazmıştı :
— Bedeli Çanakkalede altın olarak ödenecektir . Onun burada altın dediği , Çanakkalede Mehmetçiğin akıttığı , altından kıymetli kanı idi .
Yahudi Tüccar bunu mesele yapmadı , fakat haber bütün İstanbul’da yayıldı . Şehzade Halim Efendi lalasını gönderip Yahudi tüccardan talit yüzlük kaimeyi bedeli altın olarak ödeyip aldı . Çok zarif sedef kakmalı , içi kadifeli mücevher çekmecesine yerleştirip , İstanbul Polis mektebindeki emniyet müzesine hediye etti .
******
DUA OKLARI
Selçukluların büyük veziri Nizamül Mülk ‘ü Melik Şah’ın gözünden ve gönlünden düşürmeye çalışıyorlardı . İki büyük adamın arasını açmak isteyenler bir gün Nizamül Mülk’ü : — Medreselere , alim ve mutasavvıflara yılda verdiği 300 bin dinarla ayrı bir ordu kurulabileceğini fikrini ileri sürerek SULTAN MELİK ŞAH ‘a şikayet ederler . Bunun üzerine Nizmül Mülk :
Ey alemin sultanı , orduna bunun kaç mislini harcıyorsun . Bu askerlerinin okları bir milden öteye varmaz . Halbuki ben sana öyle bir manevi ordu vücuda getirdim ki onların duaları arşa ve Allah’a kadar yükselir .
İfadeleri ile maddi kuvvet ibi manevi kuvvetin devlet için büyük ehemmiyetini beyan eder . Diğer Selçuklu sultanları gibi manevi amilleri birinci planda tutan MELİKŞAH da bu haksız tenkitler karşısında Nizamül mülk’e eskisinden daha büyük selahiyet verir .
******
DUADA AMİN DEMEK
Peygamber Efendimiz’e (sav) :
— Hristiyanlar , amin demenize hased ettiği gibi hiçbir şeyde size hased etmez . buyurmuştur . Ka’bu’l-anbar (rh) :
— Amin , alemlerin Rabbinin mührüdür . Mü’min kulunun duasını onunla mühürler . buyurmuştur .
Mukatil (rh) :
— Amin demek , dua için bir kuvvettir ve rahmetin inmesini istemektir . buyurmuştur Mü’min duasına icabet edildiğini anlayınca Allah’a hamd eder . İcabet gecikse de yine hamd eder