DESTAN YAZAN YİĞİT
DESTAN YAZAN BİR YİĞİT
9 Eylül 1570 Cumartesi . Eğer Allah yazdıysa , al sancağı Lefkoşe kalesine dikmek zamanı gelmişti . Her şey bugün bitmeliydi .
Uzun gece , bir düğün gecesinden farksız geçti . Siperlerde sabaha kadar gönülleri destan destan çoşturan cenk hikayeleri anlatmışlardı . Cümle nefer hazırdı . Şehadet yolunda “ Cennet-i Alâ “ ya nasip arayan koç yiğitler , kul hakkını çoktan helal-ı hoş etmişlerdi .
Evet , vakit geldi çattı . Mehterhane’nin cenk havasıyla ortalık birden sarsıldı . Önce siperlerden göz gözü görmez , o sarı toz bulutu koptu , yükseldi . Peşinden yalın kılıç atlılar gönüllüler , deliler , leventler , sanra azatlar , yeniçeriler pençe pençe kaleye savruldular . Neferler , Lefkoşe kalesine dalga dalga yükleniyor . “ Allah Allah “ nidaları , koca surlarda derin yankılar meydana getiriyordu .
Bir ara komutan Derviş Paşa , sancaktarı Kul Ahmed’in Kostarza kapısına doğru atıldığını gördü . Al sancağın gönderini bir külünkle bağlamıştı . Ateş altında Derviş Paşa , fırladı yalınkılıç o da atıldı . fakat Kul Ahmet ‘e yetişmek zordu .
— Destur bre Ahmed’im kolla kendini Hemen geliriz .
O sırada kapının üzerinde devrilen kara kazanı dehşetle seyrettiler .
— Destur bre Ahmed’im Eyvah ..
Kızgın yağ . Su dolu hendeğin üstünde duman duman yayıldı .
— Gitti diyordu derviş Paşa Gitti Ahmed’im eyvah …
Halbuki çok sürmedi , Kul Ahmed’in yıkıldığı yerden dağ gibi doğrulduğunu gördü .
— Ya Allah diye bir solukta kendini hendeğin öte yanına savurdu geçti . Olacak şey değildi bu . Ama kul Ahmed başarmıştı . Şimşir kapıyı askıya alan halatlar üstünde al sancağın ağır ağır yüksekliğini gören neferler , şimdi bir çığ gibi Kostarza önüne akıyordu .
Düşman büsbütün şaşkındı .
Kul Ahmed hançerini yağlı halatlara çalarken sevinçten ağlıyordu . Nihayet koca şimşir kapı sarsıldı , demir kancalardan kurtuldu . O korkunç gürültüyle hendeğin üstüne devrildi . Köprü oldu . Yetişen cümle bahadır kaleye sel gibi dalıverdi .
Gün bu gündü . Lefkoşe bizimdi artık . Kuşluk zamanı Nicola Dondola’nın sarayında gayrı Osmanlı sancağı dalgalanırken meydan , zafer marşları ile inliyordu . Gaziler birlik oldu , bunca şehit arasında hep Kul Ahmed’i aradılar .
Neden sonra koynundaki mushafın gümüş kabından tanıdılar .. Başı yoktu ..
****
MÜ’MİN VE HASTALIKLAR
Ebu Hüreyre Hazretlerinden rivayet olan Hadis-i Şerifte Buyuruldu ki :
— Şu bir kimse ki , Allahü Teala onun hakkında hayır dileye , onu bir takım musibetlere giriftar eder . buyurduğu rivayet olunmuştur .
İZAHI : İmam-ı Gazali Hazretleri , insanlara gelen hastalık bela ve her türlü sıkıntıyı 3 kısma ayırmıştır .
BİRİNCİ KISIM ; Münafıkın , hastalık , bela ve sıkıntılarıdır ki , Allah’a itirazda bulunduğu için onun uğratıldığı bu bela ve sıkıntıları ceza olur .
İKİNCİ KISIM ; Mü’minin hastalığı , bela ve her çeşit sıkıntılarıdır ki , mü’min “ Allahtan geldi “ diye sabır ettiği için onun hastalık ve sıkıntıları günahlarına keffaret olur .
ÜÇÜNCÜ KISIM ; Makam-ı şükürde olan mü’minin hastalık , bela ve sıkıntılarıdır . Buda hastalığından Allah’a hamd ve şükür ettiği için hastalığı Allahü Teala indinde derecesinin yükselmesine sebep olur . ( Tecr. Sarih Trc. 12 / 63 )
***
HAC İÇİN BATILI NE DİYOR ?
— İslamiyet , dünya yüzünde kurulan demokrasinin en mükemmelidir . Ben de demokratım , Mekke de krallar ve uşaklar , siyahlar ve beyazlar , dünyanın dört köşesinden gelerek ve eşit olarak beyazlara bürünüp birleşirler . Hac insanlar arasındaki eşitlik ve kardeşliğin en kuvvetli bir ifade şeklidir .
Camiler de böyledir . Hristiyan kiliselerinde ise imtiyazlılar için özel localar vardır . Bunlar her sene kira verirler . ( Milla Huk )