DİŞ BİLEMEK
“DİŞ BİLEMEK”
“Diş bilemek”, husûmetleri ve intikam hislerini anlatmak için kullandığımız bir tâbirimizdir. Hani şöyle öfkenin insana yaptırabileceği bütün kötülükleri içine alan bir tâbir… Hasmının açığını yakaladığı anda onu mahvetmeye, hayatını söndürmeye, işine-gücüne, kazancına mâni olmaya, ticaretini kesâda uğratmaya hazırdır birine diş bileyen kişi… Halbuki tâbir, hiç de öyle kötü bir hâtırayı aksettirmez. Bir hadîs-i şerifte,
— Eğer ümmetime ağır gelmeyeceğinden korkmasaydım, her namazda onlara misvak kullanmayı emrederdim” buyrulmuştur. Diş sağlığının ne kadar mühim olduğunu her fırsatta ilan eden modern tıbba örnek olacak bu düsturu atalarımız, o derece hassâsiyet ve titizlikle tatbik etmişlerdir ki; misvak, onların hayat düsturlarından biri olmuş, en zor şartlarda dahi unutulmamış, ihmâl edilmemiştir.
Rivâyete göre, sabah vakti Müslüman orduların karargâhlarını uzaktan keşfe çıkan bir Haçlı müfrezesi, onların sabah alacasında dereye indiklerini görür. Bakarlar ki, ellerindeki ağaç parçalarını dişlerine aşağı-yukarı sürterler. Sonra su ile ellerini-yüzlerini, kollarını-ayaklarını yıkayıp giderler. Bunun ne olduğunu anlayamayınca da, bir nevi harbe hazırlık seremonisi yaptıklarına kendilerini inandırırlar. Gelip ordu içinde bunu anlattıklarında, ortalık birbirine girer ve şu yolda cümleler yüksek sesle söylenmeye başlar:
— Müslümanlar yine bilmediğimiz bir harp hîlesi yapıyorlar anlaşılan. Hem bu sefer dişlerini de bileyerek bizi parçalamak niyetindeler. Başınızı kurtarın.”
Zavallı Haçlı askerinin elbisesi gibi kalbi de kararmış olmalı ki, diş temizliği gibi bir medeniyet emâresini kendi içinde bulunduğu vahşetle te’vile kalkıyor ve zihninde mağlûbiyeti kabul ediveriyor. Hakikaten de sabah namazından sonra atlarına binip düşman üzerine süren gâzîler, karargâhı yerinde bulurlarsa da ordudan bir eser bulamazlar. Çadırlardan birinde yakaladıkları yaralı bir Haçlı askeri ise tit-tir titreyerek onlara şöyle der:
— Keşfe çıkan askerler, sizin diş bilediğinizi görmüşler. Bu haberi duyunca, hiç kimse sizinle savaşmak istemedi ve benim gibi yaralıları da bırakıp kaçtılar.”
***
TÜRKİYEDE İLK BASIN TOPLANTISINI ABDÜLHAMİD HAN YAPMIŞTIR
Sultan Abdülhamit Han Hazretleri , cülusunun ilk günlerinde , dünyanın eski dünya olmadığını , bu yeni devre göre ayarlanmak icab ettiğini anlamıştı . Başkalarına avuç açan bir devletin kimseye kafa tutamayacağını , hiç bir hak sahibi olamayacağını idrak etmişti . Politikasını bu idrakin ışığında yürüttü .
Meşrutiyetin ilanın dan sonra gazetecileri davet etti . Yani bir basın toplantısı yaptı Türkiye de yapılan ilk basın toplantısı budur .
***
ALEMDEKİ MUVAZENE
Hazreti Ömer devrinde bir dönem çekirgeler gözden kaybolmuşlar . O büyük insan Emirul- mü’minin yana yakıla çekirge arıyor . Her gördüğüne çekirge görüp görmediklerini soruyor .
Bir müddet sonra civar vilayetlere giden tacirler orada gördükleri çekirgelerden bir avuç dolusu alıp getirerek Hazreti Ömer’in önüne koyuyorlar . Binlerce şükürler ile başını yere koyan ve hamd eden Hazreti Ömer’e hadisenin sırrını sordukları zaman cevaben ;
— Kainatın Efendisinden işitmiştim ki , kainatta mevcut her şey bir muvazene ( Denge ) unsurudur . Bu denge unsurlarından biri ortadan kaybolsa , kainatta bir düzensizlik ve keşmekeşlik baş gösterir . Böyle bir düzensizliğin benim devrimde meydana gelmesinden endişe ettim . diyerek durumu izah eder .
***
KAFKAS KARTALI ŞEYH ŞAMİL
İmanlı bir avuç mücahit ile , koskoca Rus ordularına meydan okuyan Rus çarlarına aman dedirten Şeyh Şamil’e ayrıca “ Kafkas Kartal’ı “ da denirdi .
1795 yılında Buylang kasabası civarında dünyaya gelmiştir . Dağıstanlı Denghan Mehmet bey’in oğludur .
Kafkas dağlarının doruk noktalarında Müslüman Türk’ün şan ve şerefini 1834 den 1859 ‘a kadar müdafaa etmiş olan Şeyh Şamil Türk neslinin ebediyen iftihar edeceği Türk büyüğü olarak gönüllerde yaşayacaktır . Rus kuvvetlerine karşı küçük ordusu ile büyük zaferler kazandığı , bugün bile halk arasında menkıbeleriyle söylenmektedir . Zaferleriyle destanlaşan Şeyh Şamil aynı zamanda bulunduğu kuvvetlerinin imamı idi .
Şeyh Şamil Rus ordularının çok sıkı ve üstün bir kuvvetle kuşatmaları sonucunda 1859 tarihinde esir edildi . İlk önce Petersburg’a götürüldü ve Çar tarafından takdir edildi . Oradan da Kalugaya götürülen büyük Mücahit , kendi isteği ile Medine ye gitti . Mekke yi ziyaretinde 1871 tarihinde vefat etmiştir . Sonraları Türkiye ye göç eden oğulları , torunları arasında muhtelif sahalarda değerli adamlar yetişmiştir .