HALKIM AÇ İKEN YİYEMEM
TAKKECİ İBRAHİM AĞA CAMİİ
Topkapı dışında eskiden de mahalleler vardı . Bu mahalleler den birisinde Takkeci İbrahim ağa isminde ihtiyar bir zat yaşar ve geçimini takkecilikle temin etmeye çalışırdı . Bu fakirin en büyük arzusu ölmeden evvel mahallesine bir cami yaptırmaktı . Ama imkan nerede ? Bütün fakirliğine rağmen asla ümidini yitirmez : — Ümit yok ama , bilinmez , ihtimaldir padişahım , belki derya tutuşa ..derdi . İbrahim ağanın bu sözü bütün mahallenin dilinde dolaşır ve herkes kendisi ile neredeyse alay ederdi:
— İlahi İbrahim ağa hiç derya tutuşurmu ? derler de başka bir şey söylemezlerdi.
İbrahim ağa bir gün rüyasında ak sakallı bir piri faninin kendisine doğru yaklaştığını ve yanına oturduğunu heyecanla takip etti . Pir şöyle söze başladı :
— Selamün aleyküm , İbrahim ağa . Derya tutuşabilir , ümidini kesme , hele Bağdat’a kadar bir uzan , havalan bakalım .
— Orada bir asma dalında kısmetin olan iki üzüm tanesi var. Onları dalından koparıp bir ye.. İşte asmada bu .. Ondan sonra da Allah ne gösterir bakalım. “
İbrahim ağa bu rüya ile gecenin yarısında yol hazırlığına başladı. Sabah namazını kıldığı gibi Bağdat yoluna düştü . Develer üstünde haftalarca gittikten sonra Bağdat’ı buldu . Geceyi geçirmek için vardığı hanın kapısı önünde beklerken gördüğü rüyadaki dekor içinde olduğunu farketti . İşte asmakarşısında duruyordu . Rüyasındaki asmanın aynı idi . Salkım namına bir şey yoktu ama , o iki üzüm tanesi , buğulu bir çift göz gibi kendisine bakıyordu . “Bismillah“ diyerek ağzına attı .
Hanın önündeki yerine daha mesut bir şekilde oturdu. Tam bu sırada yanına yaklaşan bir Bağdatlı geliş sebebinin ne olduğunu sordu. İbrahim ağa rüyasını anlatınca:
— Çok saf adammışsın be, dedi. İnsan iki tek üzüm için İstanbul’dan kalkıp Bağdat’a gelir mi ? Geçen sene bana rüyamda:
— İstanbul’a git, Topkapı dışındaki mahallede Takkeci İbrahim ağanın evine misafir ol . Kömürlüğünde bir küp altın var, onu çıkar dediler de yine gitmedim . İbrahim ağanın deryası tutuşmak üzere idi. Dinlenmeden İstanbul yolunu tuttu . Evine gelince başından geçenleri hanımına anlattı ve Bağdatlının haber verdiği küpü buldular . O altınlarla hayalindeki camiyi yaptırdı ki, İbrahim ağa Camii, Topkapı dışında bugün hala Müslümanların hizmetindedir .
***
HALK AÇ İKEN
Bir kıtlık senesinde Hazreti Ömer’in karısı , kocası için 60 dirheme yağlı bir piliç almıştı . Hazreti Ömer’e getirildiğinde :
— Bu nedir ? ve nereden gelmiştir ? diye sordu . Karısı cevap verdi :
— Bu benim öz malımdan bedeli verilerek alınmıştır . Senin malından bunun içinde bir şey yoktur . Hazreti Ömer :
— Halk böyle aç iken ve bunun gibi herkes tavuk eti yemek imkanını bulamadıkça ben bunu yemem .
***
ALLAH’I TESBİH EDEN ÇİÇEKLER
Aziz Mahmud Hüdai Hazretleri , bir gün arkadaşlarıyla kırlara gezmeye çıkar . Bütün talebeler , Hocalarına sunmak üzere birer demet çiçek toplarlar . Aziz Mahmut Hüdai ise elinde sapı kırık tek bir çiçekle Üftade’nin huzuruna gelir . Üftade :
— Oğlum , bütün arkadaşlarının demet demet çiçek getirdiler . Siz bize sadece sapı kırık bir çiçeğimi layık gördünüz ? diye sorar . Aziz Mahmud Hüdai şöyle cevap verir :
— Efendim ne takdim eylesem azdır . Fakat hangi çiçeği koparmak istedimse , Allah’ı zikr ve teşbih ettiğini işiterek elimi çekmeye mecbur oldum . Ancak bu çiçek sapı kırıldığı için zikredemiyordu . Ben de alıp size onu getirdim .
***
AY’IN SECDE SESİ
Hazreti Abbas , Peygamber Efendimize :
— Sen beni beşikte iken İslam’a çağırsaydın kabul ederdim . Çünkü o zaman hep ay ile konuşurdun . Parmağınla hangi tarafa işaret etsen ay o tarafa eğilirdi . dedi .Peygamber Efendimiz de :
— Ben ay ile , o da benimle konuşurduk . Beni ağlamaktan men ederdi . Ve ayın arş altında secdeye varırken kamil çıkan sesini işitirdim .
***
İPSİZ – SAPSIZ
Eskiden Anadolu nun muhtelif yerlerinden talihini denemek için İstanbul’a gelen bir taşralı , parası yoksa hamallıkla işe başlardı .
Fakat hamal olmak için bir ip sahibi olmak gerekirdi . Bazıları ipe de sahip olamadıklarından bunlara “ İPSİZ “ diye hitap edilirdi .