DOLAR 20,8930
EURO 22,4251
ALTIN 1.310,24
BIST 5.114,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Giresun 23°C
Az Bulutlu
Giresun
23°C
Az Bulutlu
Cts 21°C
Paz 20°C
Pts 20°C
Sal 21°C

LİDERDEKİ HASSASİYET

13.06.2022
88
A+
A-

LİDERDEKİ HASSASİYET

Ömer ibn-i Abdülaziz Hazretleri halife olunca hanımı Fatıma Sultan’ı yanına çağırmış ona şu teklifte bulunmuştu :

— Hanım , ben artık kendini sadece kendi ev halkına tahsis etmiş eski Ömer değilim . Üzerime yüklenen büyük vazifeler , sizlerle yeterince meşgul olmama manidir . Dünya zevki istersen , babanın evine dönebilirsin , bu halime razı olarak benimle kalmak istersen üzerindeki zinetleri çıkarıp Beytül Male ( Devlet Hazinesine ) vermen gerekir . Müslümanların çaresizleri , fakru zaruret içinde kıvranırken Halife-i Müslimin’in hanımı , boynunda kıymetli zinetlerle dolaşamaz .

Bu sözleri can kulağı ile dinleyen Fatıma sultan hiç tereddüt etmeden , zinetlerini boğazından çıkarıp hazineye göndermek fedakarlığını göstermiştir . Böylece Ömer İbn-i Abdülaziz’e layık bir zevce olduğunu fiilen ispatlamıştı .
******
ABDÜLHAMİT HAN’IN MERHAMETİ

Sultan Abdülhamit Han’ın musahibi Nadir Ağa anlatıyor :

— Sultan Abdülhamit Han devrinde , size fakir bir memurun macerasını anlatayım. Aksaray da oturan bir fakir memur ..Ayda o zamanın parası ile 500 krş alıyor , Zevcesi hamile ve doğum yakındır , nihayet beklenmedik , tedariksiz bir anda sancılar başlıyor . Mevsim de kış . Adamın 10 parası yok . Ne doktor getirtebilir , ne ebe .

Ne yapsın şimdi bu adam . Hemen Bakırköy Postanesine koşuyor , O zaman Yıldız’a telgraflar yalnız Bakırköy Postanesinden çekilebilirdi .

Zatı Şahaneye hitaben acıklı bir telgraf çekiyor . Aynı günün gecesi , Sultan Abdülhamit Han , salonda otururken , telgraf’ı arz ediyorlar . Görmek istiyor bir kere daha , bir kere daha okuyor ve mırıldanıyor .

— Demek benim tebaam arasında bu kadar çaresiz kalanlarda varmış .. Hükümdar , derhal beni çağırttı ve emretti :

— Hemen bir saray arabası hazırlat ve sarayın doktor ve ebelerini gönder . Son süratle gitsinler Şu bir kese altını da al , hediye olarak götür , çocuğun masraflarına karşılıktır . Bana da hızla neticeyi bildir .

Huzurundan çıkar çıkmaz emri yerine getirdim . Yanımda Besim Ömer ve eski şehremini Cemil Paşa gibi en muktedir doktorlar , hastanın imdadına yetiştik . Sabaha karşı döndüğüm zaman Sultan’ın hala uyanık olduğunu hayretle gördüm . Sultan bu kadar basit bir iş üzerinde bile merak ve heyecanla , dalgın ve düşünceli neticeyi bekliyor . Belki de bu basit hadiseyi , devlet reisiyle tebaadan en basit fert arasındaki ince bağ noktasından fevkalade ehemmiyetli buluyordu .

Sultana , nur topu gibi bir oğlan çocuk doğduğunu ve kendisine babası tarafından “ Abdülhamid “ ismi verildiğini söyledim .

Sultanın çehresinde ılık bir his gezindi , rahat bir nefes aldı ve huzur içinde istirahat köşesine doğru uzaklaştı gitti . Gerisini siz hesap ve hayal ediniz
******
“ELİ KULAĞINDA”

Tahakkuku pek yakın olan işler hakkında, “(Henüz olmadı ama) eli kulağında!” deriz. Bu tâbirin kaynağı Asr-ı Saâdet’te, Bilâl-i Habeşî radıyallâhü anh’e kadar uzanır. İslâmiyet yayılmaya başlayıp da Müslümanlar’ın sayısı artınca, onları namaz için bir araya toplamak üzere ezan okunması kararlaştırılmış ve sesi güzel olduğu için de Habeşistanlı eski bir köle olan Hazret-i Bilâl (r.a.) bu vazifeye seçilmişti. Ne var ki Medîne’deki müşrikler ve diğer dinlere mensup olanlardan bazı tahammülsüz kimseler, ezan okunurken sesi duyulmasın diye gürültü yapmaya, çocukları toplayıp Bilâl-i Habeşî (r.a.) ile alay ettirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hz. Bilâl, ellerini kulaklarına tıkayarak ezan okumaya başladı. Bilâhare müezzinler ellerini kulaklarına tıkamayı bir çeşit Bilâl-i Habeşî (r.a.)’nin sünneti gibi gördüler ve ezanı öyle okudular.

Eskiden birisi yanındakine:

— Ezan okundu mu? diye sorduğunda, eğer vakit çok yakınsa

— Okunmadı ama, (müezzinin) eli kulağında; dermiş.
******
ONLAR BÖYLEYDİ

İmam Ahmedübn-i Hanbel Bağdatta otururdu . Hiç bir zaman Bağdat mahsulünden ekmek yemedi .

— Bu toprağı Emirül Mü’minin Hazreti Ömer gazilere vakfetmiştir . derdi . Musul’a altın gönderir buğday unu aldırır ekmek yapardı .

Bir gün ekmek pişirip önüne koyduklarında :

— Bu ekmeğin mayası oğlunuz Salihtendir , dediler . Buyurdu ki :

— Oğlum bir sene İsfehan da kadılık yapmıştır . bu ekmeği biz yutamayız dedi . Ekmeği oradakiler Dicle nehrine attılar . İmam Ahmet ekmeğin Dicle ye atıldığını öğrenince bir daha Dicle den çıkan balıklardan hiç yemedi .

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.