LİDERİN GÜÇLÜ İRADESİ
TÜRKLERE ÇİRKİNLİĞİMİZİ VERDİK
Victor Hugo’nun Hatıralarından :
— Tunus beyi Ahmet … Bugünün o gülünç Türk modasına uyarak giyinmişti . Bu moda , iki Fransız’ın Sultan 2 Mahmut ‘u uygarlığın PANTOLON ve REDİNGOT ( Avrupai , teşrifat icabı giyilen , uzun etekli arkası yırtmaçlı alafranga ceket ) giyinmek olduğuna inandırdıkları günden beri bütün Osmanlı devletine yayıldı . ..
Böylece yiğit Türkler an’anevi elbiselerini , insan elbiselerinin bu en güzel ve en gösterişlisini bir kenara attılar ve bizim elbiselerimizi yalan yanlış benzetmeye ( Bizi taklit etmeye ) başladılar . Türkler’in bizden fazla bir şeyleri , güzellikleri vardı . Biz onlara çirkinliğimizi vermeyi başardık . Bizim uygarlık taslayan bilgiçlerimiz ise , buna ilerlemek adını veriyorlar . ( Anılar . Çeviren Şiar Yalçın . )
******
ÇOK YEMENİN ZARARLARI
Peygamberimiz buyuruyor ki :
— Oburca yemek içmek sureti ile kalplerinizi öldürmeyin . Kalb bir fidana benzer , nasıl bir fidana aşırıca su verilince sararıp solar ve büyümezse kalp te fazla yeme ile ölür . salim düşünce ve insani huylar kalmaz .
Lokman Hekim ( oğluna öğüt verir ) :
— Ey Oğlum! Çok uyuma , çok yeme . Kim çok uyur ve çok yerse Kıyamet günü iflas etmiş olarak gelir . Hiç bir güzel ameli bulunmaz .
Hazreti Ebu Bekir Efendimiz :
— Müslüman olduğumdan beri , Rabbime ibadet zevkini bulmak için doyasıya yemedim . Gene Rabbime kavuşmak iştiyakı ile kanasıya su içmedim Çünkü çok yiyen , çok ibadet yapamaz . İnsan oburca yerse vücudunu sıklet basar , gözlerini uyku … Azası avareleşir , ibadet etmeye çalışsa bile yapamaz , sadece elinden uyku gelir .
Bazıları , mideyi kalbin altında kaynamakta ve buharlarını kalbe doğru üflemekte olan bir tencereye benzetirler . Buhar ne kadar çok olursa çarptığı yeri o derece rahatsız edeceği ve karartacağı gibi , mide de ne kadar çok dolu olursa kalbi o derece fazla karartır . ve incitir . Ayrıca çok yiyen kıt anlayışlı olur . İlim öğrenemez . Çünkü devamlı tokluk ve oburluk zekayı köreltir . ( Mükaşefetül-Kulüb )
******
LİDERİN GÜÇLÜ İRADESİ
Hz Fatih İstanbul’un fethi mevzuunda kendini uzun asırların gönlünden ve dilinden yuvarlana gelen bir manevi müjdenin son ve hakiki temsilcisi olarak görüyordu , Lakin zihni ve ruhi imkanlarını bütün hızı ve bereketiyle hep bu nokta üstünde toplamış olmakla beraber , çevresini teşkil eden devlet adamlarının mühim bir kısmı , haklı veya haksız endişelerle , onu böyle bir maceraya atılmakta desteklemiyorlardı .
Dursun bey , o devri yaşamış bir tarihçi sıfatı ile bu mücadeleleri hülasa olarak şöyle anlatıyor : — Her zaman hazretin etrafını saran devlet erkanı sarih olarak ve kinaye yoluyla şehrin metanet ve mukavemetini ve geniş zamandaki hükümdarların bu fetih yoluna hazineler harcayıp , askerler toplayıp , yine de çare bulamadıklarını , böyle bir taarruzun nice fitnelere sebep olabileceğini Padişah Hazretlerinin değdirirlerdi . Ama kendisi bu sözlere asla iltifat etmezdi .
Tacizade Cafer Çelebi de aynı mevzuda fethin önüne geçmek isteyenlere Padişahın , şöyle dediğini yazar :
— Bir şeye ki , Allahın iradesi taalluk edicek , bütün kainat aksine çalışsa geri döndüremez . Eğer , ol kainatın benim elimle feth olması mukadder olmuş olsa , mum gibi eriyip yumuşak eylerim .
******
KİMLERİN KESTİĞİ YENMEZ
* Mecusi ( ateşperest’in ) kestiği yenmez .
* Mürted’in , yani maazallah İslam’dan çıkmış olan kimsenin kestiği yenmez .
* Besmele’yi kasden terk edenin kestiği haramdır .
* Besmeleyi sehven terk etmek zarar vermez .
* Ancak besmele ile helal olacağını bilmeyerek besmeleyi terk etmek zarar vermez .