SOHBET DEYİP GEÇMEMELİ (1)
2019 yılının Ağustos ayıydı.
Kamil Yılmaz’a bir yazı göndermiştim.
Kamil beni aradı; Hocam, ilgililere verdiğimiz listede adın olmadığı için, gazeteye gönderdiğin yazıları “Çoban Ateşi” adıyla kullanmamız sorun çıkardı.
Bundan sonra yazılarını “Konuk Yazar” başlığı yazmak durumunda kalacağız.
Her hafta yazı gönderirsen, adını yazarlar listesine ekler sorunu aşarız, dedi.
Bu yaştan sonra, her hafta yazı yazmak zordu…
Kamil ise ısrar ediyordu…
Sonuçta, Kamil’in ısrarıyla, her hafta bir yazı yazmayı kabul ettim.
Aradan tam üç yıl geçmiş.
Hiç ara vermeden yazdığıma göre, aradaki tekrar yazıları çıkarırsak, aşağı yukarı 150 yazı…
Kitap sayfası ile yaklaşık beş yüz sayfa…
Çarşamba günü, Eynesil’de Palakoğlu Çay Ocağı’nın bahçesinde çay içerken, kafama göre, dosyaladığım bu yazıların kayıp olup olmadığını öğrenmek için, telefonu karıştırıyordum, masama arkadaşım Örenli Yusuf Eren geldi.
Merhabalaştıktan sonra çay söyledim…
Gelirken gördüm, telefona gömülmüşsün, dedi.
O sırada, “Efsane Ören Ekibi” yazısına göz atıyordum, yazıyı ona da okudum.
Örenli olduğu için, yazıda anlattığım olayı ve adı geçen kişileri, benden daha iyi biliyordu.
Yazıda kullandığım bilgileri kimlerden aldığımı söyledim.
O da yazıda olmayan bazı bilgiler verdi…
Sohbet böyle başladı.
Çocukluğumdan beri, kemençe türkülerin meraklıyım.
En değer verdiğim kemençeci Yanıklı Ahmet’tir.
Çocukken onun ortamında da bulundum.
Büyüklerin isteği ile ona “Ah yine geldi de yaz başları” türküsünü söyledim.
Çok beğendi, bu çocukta iş var. Benim kadar olmasa da bana yakın söylüyor dedi.
Onun bu sözleri, benim için büyük bir teşvik olmuştu…
Ben daha çok Ağasar tarafının havalarını severim.
Bu yöreden severek dinlediğim, havalarını söylediğim kemençe sanatçıları; Yanıklı Ahmet(Durmuş), Alu Kazım, Ali Cinkaya, Muhammed Cinkaya, Karağan Kazım, Tonya lı Sait, Aydın Güner, Çayan Hüseyin(Aydın), Mehmet Tak, Hasip Pekin, Ali Alkurt’tur…
Katibi’de çok severim…
12-13 yaşlarındayken Katip Ören’e gelmişti.
Bir meydanda yiyilip içiliyordu.
Ben de karşıya geçip oturdum.
Amacım, gayda kapmaktı.
Dikkatini çekmiştim.
Büyüklerimizin isteği ile onun kemençesine de türkü söyledim.
Sesim çok güzeldi…
Sesimin bozulmaması için hala yiyip içtiğime çok dikkat ederim…
Benim yetiştirdiğim kemençeciler de var.
Bunlar; Ramazan Ömeroğlu, Oğuz’dan Ramis, Oğuz’dan Yüksel, Rize’de Yahya Birinci…
Ramazan’ı yetiştirene kadar, çok çektim kulağını…
Yüksel de çok iyi kemençeciydi, çok erken gitti…
Bu gün ise, bana göre en iyi kemençeci Ali Tetkik…
İstanbul’a çalışmaya gitmiştim…
1973 yılında, Rami’de Oto tesisatçısında çalışıyor, 750 lira para alıyordum…
(Ben de iki yıllık öğretmen olarak 881 lira maaş alıyordum.)
Gümrükten aldıkları eşyaları satan dükkanların birinde, Şaoblarenz marka bir teyp görmüş, çok beğenmiştim.
Altı yüz elli liraydı.
Çoktu bana göre…
O sıralar gümrükte çalışan Örenli biri vardı, durumu ona anlattım.
O, gümrükte çalıştığı için, satıcıları tanıyordu.
Onun aracılığı ile teyipi 500 liraya aldım.
Çok sevinmiştim.
Sevinmiştim ama hiç kasetim yoktu.
Doğru Unkapanı’na inip Yanıklı Ahmet’in bir kasetini aldım.
Teyip ve kaset hala duruyor…
Ben bu tür şeyleri saklarım.
Bu yüzden evimin içi bu tür eski eşyalarla doludur…