BATIRIRSA USTA BATIRIR
Siz bir çırağın veya bir kalfanın bir dükkânı veya işyerini batırdığını gördünüz mü?
Göremezsiniz; batırırsa usta batırır! Ya da usta olduğunu düşünenler batırır.
O çıraklık hali ne kadar masumdur, ne kadar terbiyelidir, ne kadar saygılıdır, ne kadar efendidir. Ne iş verilirse yapar. En fazla da çay söylemeye gider gelir.
Kap iki çay, alda gel denildi mi nasıl da koşar keyifle!
Kendini bir işe yaramış görür.
Dükkânı süpürür, takımları toplar ve her birini yerli yerine koyar.
Çok titizdir, dikkatlidir. Ustasının gözüne girmeye çalışır.
En büyük arzusu işi öğrenmek ve işyerine faydalı olmaktır. Ailesinin takdiri kazanır, komşu esnafın da aferin deyişiyle mutlu olur. Hele ustası ufak tefek iş de yaptırmaya başlamışsa değmeyin keyfine.
Sonra kalfalık dönemi başlar. Biraz gözü açılmıştır. İşi de epey örenmiştir. Ustası işyerini ona emanet eder. Kasaya bile bakar. Ustası bira kaçamağında veya esnaf kahvesinde bir tavla atmaya gittiğinde müşterilerden para almasına bile izin vermiştir.
İyice güvenilir olmuştur. Yine efendidir, yine saygılıdır. Komşu esnafın da takdirini ve güvenini kazanmıştır. Adım adım ustalığa doğru ilerlemektedir.
Ustalık dönemi aslında en zor dönemdir.
İşyerinin tam olarak sahibi ve yöneticisi durumundadır. Yardımcıları, çırak ve kalfaları vardır. Büyük işler bağlar, direkt para kazanır, kimseye hesap vermeden harcayabilir.
Üstüne başına kıyafet altına araba alır. Kendine duyduğu güven gün be gün artmaktadır. İşleri kalfalara bırakıp kaçamaklar yapmaktadır.
Bu arada davranışları da değişir sanki. Komşu esnaflarla ilişkileri bozulmaya başlar. Kendisine aşırı güven duymaktadır. Eleştirileri normal karşılayamaz, söylenen her şeyi aleyhine kurulmuş bir kumpas olarak değerlendirir için için.
Konu komşu gidişatın iyi olmadığını söylemeye kalkıştığında lafları ağızlarına tıkar ve bu işin kitabını yazdığını söyler sık sık… Oysa ortada kitap falan yoktur.
Gerekli gereksiz işini büyütmeye çalışır. Bankalardan kredi kullanmaya başlar. Daha önce kendi kendine yeterken büyüdüğü hayallerine kapılarak hesapsız borçlanma yolunu seçer. Faiz giderleri artar, işyerini döndüremez ve başka da borç bulamaz olur.
İşi bilenlerle fikir alış verişi yapma yerine burnunun dikine gitmeye devam eder. Çırak ve kalfaların ücretlerini ödeyemez haldedir. Buna rağmen lüks arabalara binmeye, etrafa caka satmaya devam eder. Ona göre itibardan tasarruf edilmez.
Her şeyi o bilir. Her konuda bilgisi ve fikri vardır.
Çıraklar ve kalfalar utana sıkıla, Usta bu gidişat iyi görünmüyor dediklerinde cevap hep aynıdır: Komşuların da durumu iyi değil. Onların da ekonomik sorunları var. Hatta onlar bizi kıskanıyor deyip gönül aldığını düşünür.
Peki, durumumuz ne zaman düzelecek gibi bir soru gelirse; şu ay bu ay diye tarih vermekten de kaçınmaz. Bana güvenin der sıklıkla. Bu durumu yine ben düzeltebilirim diye hep üst perdeden konuşur.
Bazen da personelin şükürsüzlüğünden yakınır. Bütün bunlar şükretmiyorsunuz diye başımıza geliyor demeye getirir.
Bu böyle ne kadar devam eder bilinmez ancak bir işyerini batırırsa usta batırır.
Çıraklık dönemini, ustalık dönemini kendisi bile arar olmuştur. Ancak hesap kitap karışmış, borcu borçla öder olmuştur. Ödediği faiz ise anaparadan fazladır.
Geliştirdiği ekonomik söylemlerin hiçbir bilimselliği olmadığı için sorunlara çözüm getirdiği de görülmemiştir.
Bütün ustalar böyle midir? Değildir elbette; işini büyüten işyerini geliştiren, çalıştırdığı çırak ve kalfaların refahını artıran ustalar da vardır. Onlar hep temkinli ve ihtiyatlıdır. Onların battığı da görülmemiştir. Batırırsa usta batırır. Ustaya dikkat o zaman!