ÇÖP
Önceleri kentlerin sorunuydu çöp. Belediyeler çöpleri toplar, taşır, boş alanlara yığardı. Kentlerin belirli bölgelerinde etrafa pis kokular saçan çöp dağları oluşurdu. Zaman zaman çöp dağları patlardı. Çöpten sızan atık sular, yağmurla ulaştığı her yere zehir saçardı. Akarsular, göller, topraklar kirlenirdi. Başta balıklar olmak üzere suda yaşayan canlılar yaşamını yitirir. Binlere ölmüş deniz canlısı kıyıya vururdu. Su üstünde uçan, sudan içen kanatlı, kanatsız canlılar zehirlenerek can verirdi. İçim acırdı, yüreğim daralırdı bu ürkütücü durum karşısında.
Nihayet bu korkunç manzaraya son yıllarda, çöp işleme tesisleri kurularak bir çözüm yolu bulundu. Kısmen de olsa bir rahatlama oldu. Giresun’un il ve ilçe belediyeleri, Görele’nin en nadide vadisine çöp tesisi yaptırdılar. Çalışmaya başlaya çöp tesisi kısa zamanda Çavuşlu beldesine ve Zıva Vadisi’ni pis çöp kokusuna boğdu. Dereye verilen atık su denize ulaştı. Derelerde balıklar öldü; karada böcek türleri… Vurdumduymaz insanlar bile bu kirlilikten rahatsız oldu.
Tesis daha kurulma aşamasındaydı. Belediye önündeki çay ocağında oturuyorduk. Yanında üç beş kişi ile iktidar partisinden bir Giresun milletvekili geldi. Nezaket gösterdik. Ayaküstü konuştuk. Ben “ Sayın vekil, çöp tesisi yapmak için başka yer bulamadınız mı? Güzelim Çavuşlu vadisine nasıl kıydınız? “ dedim. Sustu. Devamında “Siz yanlış yer seçmişsiniz. Böyle güzel bir beldeye çöp tesisi kurulur mu? Çıplak araziye yapamaz mıydınız? Örneğim, Kürtün’e kursaydınız bu tesisi, daha iyi olmaz mıydı?” dedim. Kaşlarını çattı, yüzüme tuhaf tuhaf baktı; cevap vermedi, çekti gitti…
Ne yazık ki Çavuşlu’ya çöp tesisi kurduran zihniyet, şimdilerde bürokratik engelleri aşıp çöp tesisini kaldırmak için petrol sızan denize düşmüş karabatak gibi çaresizlik içinde kurtulmak için çırpınıyor! Şu sıralar eğer doğruysa tesisin çalıştırılmadığını duyuyorum. Bu sevindirici fakat nereye katar? Düşünüyorum. Rahatsız oluyorum. Gerçi doğrudan hiçbir ilgisi, ilişkisi, bağlantısı yok, fakat çöplüğü tehlikeli gördüğümden olmalı ki içinde “Tehlikeli bir oyundur oynanan” dizesi bulunan Özdemir Asaf’ın “Kafile” şiirini anımsıyorum. Şöyle tamamlanıyor şiir:
Bir karnaval âlemidir yaşanan
İnsanların vazgeçilmez huyu vardır
Unutulur.
Yollarında kuyu vardır
Kaybolurlar.
Tehlikeli bir oyundur oynanan.
Gerçekten de yaşadıklarımız bir karnaval şenliğine benziyor. Toplum olarak İnatçı, ısrarcı, bahaneci, nemelazımcı vazgeçilmez huylarımız var. Kolayca eğriye doğru diyebiliyoruz; kolayca beni sokmayan yılan bin yaşasın… Eğri batınca, yılan sokunca başlıyoruz feryat figana… O zaman da iş işten geçmiş oluyor.
Halk müziğine katkılarıyla tanınan, son yıllarda ekmeği ile meşhur olan Çavuşlu, şimdilerde çöple, çöplükle anılmaya başlandı. Bu çok rahatsız edici bir durum. Yazık, çok yazık!
Nasıl başlıyordu, ritmik, hareketli, coşkulu Çavuşlu türküsü:
Çavuşlu diye diye
Düştüm yollara düştüm
Andır galsın sevdalık
Bak ne hallara düştüm…
Bu türkü şimdi şöyle seslendirmek geliyor içimden:
Çavuşlu diye diye
Düştüm çöplere düştüm
Andır galsın şu tesis
Bak ne küplere düştüm…
Birkaç yıldır belediye dışında kalan kırsalda köy yollarının muhtelif yerlerine çöp bidonları (konteynır) konuldu. Benim köyüm Kuşçulu’da da var. Nerede mi? Birbirine çok yakın üç noktada! Mezarlık girişi, Temelağa ve Belen mahallelerinde. Bu üç çöp noktası, iki buçuk kilometreden fazla olan köy yolunun yalnızca beş yüz metresinde. Çakallı, Avuluk, Yölünce, Gıran, Eskitam, Köresten, Hacımahallesi… Her nedense buralarda çöp bidonu yok! Daha doğrusu yerel yönetim böyle uygun görmüş! Uzak, yakın tüm mahallelerin çöpleri bu üç noktada toplanıyor.
Temelağa Mahallesi’ndeki çöp bidonları, toprak kayması neticesinde yıkılan ve benim de özel çabalarımla yeniden yaptırılan Temelağa Çeşmesi’nin hemen yanında. Her gün onca insan buz gibi leziz suyu olan Temelağa Çeşmesi’ne gelip bidon bidon su alıyor. Her yıl düzenli tahlilini yaptırıyoruz suyun. Su değerleri yönüyle çok güzel sonuçlar alıyoruz. Yumuşak, tatlı ve kaliteli bir su akıyor kurnalardan.
Çeşmeden su alanlar, ya da yoldan geçenler çoğu zaman keskin çöp kokusunu duymamak için burnunu tutuyor. Boğalı Köyü’nden bu yana özel araba ile getirilen çöpler Temelağa’daki iki çöp bidonuna gelişigüzel atılıyor. Bir yanda çeşme, diğer yanda yola savrulmuş çöpler, çöp bidonları, ciğerleri delen pis kokular ve çevresinde atık yemek için birbiri ile didişen sokak köpekleri…
Çoğunluğu büyük kentten gelen görgüsüz adamlar, yavaşlama gereksinimi duymadan poşet poşet çöpleri arabanın camından bidonların sağına, soluna, önüne gelişigüzel fırlatıyor. Gördüklerimi nazik bir dille “Bak bidonlar ağzına kadar dolu; yerler çöp. Lütfen buraya atmayın, merkeze götürün” diye uyarıyorum; “Beni mi gördün?” diyorlar. Sıcakların da artmasıyla çevrede rahatsız edici keskin bir koku… Bu yetmezmiş gibi bir de mahallede beslenen sokak köpekleri başını bidona sokup içindeki çöpleri sağa sola saçıyor. Poşetler yırtılıyor… Dahası düzenli bir çöp toplama söz konusu değil. Bazen birkaç gün çöp arabası gelmiyor… Oldukça rahatsız oluyorum. Birkaç kez bir hafta çöp arabasının gelmediğine tanık oldum. Özel idareye soruyoruz “Araba bozuk ya da çöp toplayıcılar koronaya yakalandı karantinaya alındı vb.” yanıtlar alıyoruz. Sineye çekmekten gayrı çare yok!
Ben bildiğim için bizim köyü anlattım. Görele’nin kaç köyü var? Onlarda durum nedir? Tahmin edebiliyorum. Ya bu çöp toplama sorunu bir sisteme bağlanmalı her gün bilemedin iki günde bir düzenli olarak çöpler toplanmalı ya da köylerden çöp toplama işine bir son verilmeli diye düşünüyorum. Aksi durumda salgın hastalıkların görülmesi kaçınılmaz olacaktır.
Hangimiz temiz bir çevrede rahat, huzurlu yaşamak istemez? Çöp bizlerin ürettiği atık! Çevreyi koruması gerekenler yine bizler! Ne yazık ki çoğumuz bu konuda vurdumduymaz davranıyor. Biriken çöp yalnızca pis kokular saçmıyor; mikrop üretiyor. Yine sözü Temelağa Çeşmesi’ne getireceğim. Suyun yanında hiç çöp olur mu? Suyun yanına pis kokular üreten çöp bidonları yakışır mı? Yetkililerimizden duyarlı davranmalarını istirham ediyorum. Çevrenin temizliği, insan ruhunun temizliğidir, bir anlamda. Kirlenmiş çevrede yaşayan insanda huzur olmaz. Kirlenmiş çevrede yalnız sinek gibi zararlı böcekler mutlu olur!
Temiz çevrede yaşayan insanlar mutludur, huzurludur. Yalnızca insanlar mı? Kuşlar daha tatlı öterler, böcekler daha huzurlu çiçekten çiçeğe uçar… Ağaçlar daha diri çiçeğe durur, daha yeşil yaprak açar; sular daha coşkulu akar; tarlalar daha bereketli olur… En yalın anlatımla nabzı, tansiyonu, kan değerleri normal olan insan dinç, diri, sağlıklı, mutlu ve huzurludur. Doğanın da insan gibidir. Kendine özgü nabzı, tansiyonu, kan değerleri normal olursa doğa da huzurlu olur. Üzerinde yaşayan canlı, cansız varlık da huzurlu olur.
Çöpsüz, dertsiz bir doğada insanca yaşamak hepimizin en doğal hakkı! Dahası canlı, cansız tüm varlıkların da hakkı… Yirmi birinci yüzyılda nasıl yoksulluğu, bilgisizliği, tembelliği içime sindiremiyorsam yirmi birinci yüzyılda doğaya, çevreye saygısızlığı da öyle içime sindiremiyorum. Ben sindiriyorum diyen varsa…