ZORBA
İlaç olsa içme düşman tasından
Sakın taş attırma dost arkasından
Kim ikiyüzlüyse tut yakasından
Bir yüzüne bir de canına tükür
Abdurrahim Karakoç (1932/2012), haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe, bozuk düzene, bozulan insana yönelik eleştirel şiirler (yergi) yazan yürekli bir halk ozanıdır. Bir yüzüne bir de canına tükürülmesi gereken ikiyüzlü kişilere dörtlükte, böyle öfke kusuyor.
Ben “zorba” diyorum; akıl fukarası, beyinsiz böyle tiplere. Zora başvuran, zor kullanan kişidir, zorba; kaba kuvvetine güvenerek başkalarının hakkını ele geçirmek isteyen; daha yalın bir anlatımla bu yolla, başkalarının hakkını ele geçireceğini sanan müptezel! Bu tiplerin işi gücü çamur atmak, çifte atmak, yalan atmak, iftira atmak, bağırmak çağırmak… Bu tipler, yergi ustası Neyzen Tevfik’in güçlü kaleminden nasibini almış: “Bana çifte atan şaşkın eşeğin / Kendi çiftesiyle beli kırılır!”…
Aç tavuk kendini buğday ambarında sanır, derler. Aç tavuk misali zorbalar da düşler dünyasında kendini buğday ambarında sanır. Ham duygulu, cahil, kıskanç, edepsiz insanlardır zorbalar; gözleri başkalarının malında, mülkünde, parasında, servetinde, dahası huzurunda, sevgisinde, mutluluğundadır.
Çirkeftirler, hatır gönül bilmezler; vefa duyguları yoktur. Oldukça bencil, sadist tiplerdir. Yirmi birinci yüzyıldayız. Bir başka söylemle “bilişim” çağındayız. Teknolojinin sağladığı rahatlık ve kolaylık avuçlarımızda! Bilgiye ulaşmak bir nefes kadar yakın! Bu çağda, sosyal yaşamda hâlâ zorba olan zorbalık yapan karaktersiz tiplerin boy gösteriyor olması mantık ötesi bir olgu! Bu tipler bulanık suda balık avlama hevesindedir. Dürüstçe çalışıp, alın teriyle kazanıp huzur içinde yaşamak, batar bu tiplere. Asalaktırlar. Daima havadan sudan geçinmenin yol ve yöntemlerini arayıp haksız kazanç elde etmenin peşindedirler. Âşık Veysel, “adı doğru kendi hırsız” bu zorba tipleri eleştirir, yerer:
Olmayasın karaktersiz
Çok konuşan yerli yersiz
Adın doğru kendin hırsız
Karanlıkta dolaşırsın…
Kendini kabadayı zanneder, zorba; ya da öyle görünmeye çalışır. Bu tiplere kaba ayı demek geçse de içimden, ayılara haksızlık yapmamak düşüncesi bu tabiri kullanmamı engelliyor, doğrusu. Ayılar doğanın bir parçası. Sıkıştırmayınca, üzerine gitmeyince kimseye dokunmazlar. Veysel’in söylediği gibi karaktersizdir her bir zorba. Aslana özenip yerli yersiz kükrese de gerçekte fare kadar korkak ve yüreksizdir. Gözüne kestirdiğini korkutmaya, yıldırmaya, baskı altına almaya çalışır. Acıma duyguları körlenmiş kara vicdanlıdır. Karşısındakinin gücünü, kuvvetini hissedince çark eder; geri adım atar. Alttan alır, yaltaklanır, kuyruk sallar…
Tam da Namık Kemal’in dile getirdiği gibi insafsız, insafsız avcıya hizmet etmekten hoşlanır, zorba. Şöyle der Namık Kemal:
Muini zâlimin dünyada erbâb-ı denaettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bi-insâfa hizmetten
Günümüz diliyle söylersek “Zalimlere, zorbalara yardım edenler alçak, değersiz kişilerdir. Bu tipler insafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan köpeklere benzerler. Avcı zalimdim; avladığı kuş ya da ceylan masum! Köpek masundan yana değildir, zalimden yanadır. Dolayısıyla zalimlere, acımasız, katı kişilere yardım eden de kuşkusuz zorbadır, zalimdir. Böyle diyor Namık Kemal.
Zorbalar anlayışsız, geçimsiz kavgacı, huysuz, merhametsiz tiplerdir. Halk dilinde böyle kimselere “hırtuk” denilir. Az da olsa toplumda böyle dengesiz tipler vardır. Hırtuk kimseler kurgucudur, kuşkucudur, yalancının önde gidenidir. Anlama, dinleme, öğrenme ve yorumlama yetileri kıttır. Sağlıklı düşünemezler; sağlıklı yorum yapamazlar. Sağın solun yalan yanlış sözüne inanırlar.
Umut Erçavuş, “Merhamet” adlı manzumesinde, “Aydınlıkta kaybolmuş merhameti / Karanlıkta bulamazsın / İçinde insaniyet yoksa / Merhametli olamazsın” der. Bu dizeler, zorbaların iki önemli yanına vurgu yapar: Merhametsizlik ve insaniyetsizlik! İnsanlık değerinden yoksun kişilerdir, zorbalar. Ziya Paşa’nın halk dilinde yaygınlaşmış bir beyti vardır:
Bed-asla necâbet mi verir hiç üniforma
Zer-dûz palan vursan eşek yine eşektir.
Ziya Paşa’nın söylediği gibi eşeğe altın eğer vursan sonuçta eşek yine eşektir. Karaktersiz, hırtuk kişiye değer versen, üniforma sahibi yapsan o, asla soylu yani asil, beyefendi, karakterli bir kişi olamaz. Bu tipler “dediğim dedik, çaldığım düdük” diyen dayatmacı, inat, huysuz, huzursuz tiplerdir. Ne taşa söz geçer ne de bunlara! Anlayışsız, kaba insandır. Düşünmesini bilmez; düşünerek doğruyu görmek gibi bir derdi yoktur. Eğitimsizdir, bilgisizdir, görgüsüzdür zorba.
Eğriyi doğru bilir; doğruyu eğri. Dahası bileğinin bükülmez olduğuna inanır. Ruhsal olarak rahatsız ve dengesizdir, zorba. Birlikte yaşadığı kişilere kan kusturur. Saldırgandır, kavgacıdır, çevreyi, toplumu rahatsız etmekten büyük bir zevk alır… Utanmaz, arlanmaz tiptir. Gerçeklerden, gerçekliklerden kopuk kurguladığı kör, karanlık hayal kuyusunda yaşar. Kendini büyük sanma gafletine düşmüştür bir kez. Bu illetten kurtulmaz. Kurtulmak da istemez. Aklı sıra, cephe aldığı kişiye ya da kişilere boyun eğdirecektir. İşte böyle zorbalardan, zorbalıklardan canı yanan Mehmet Kıyak, duygu ve düşüncelerini dökmüş ak kâğıda:
Ne zorbalar gördüm;
Ne zorbalıklar…
Sandılar ki,
Zorbalıkla her şeye sahip olacaklar…
Gördüm ki hiçbir şeyin sahibi olamadılar…
Anladım ki,
Zorbalıkla hiçbir şey elde edilemiyor!
Elde etsen bile senin olmuyor!
Eşkıya da bir zorbadır; eşkıyalık da. Zorba “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz” türküsünü bilir ama bilmezlenir; duyar ama duymazdan gelir… Sebahattin Ali’nin Sinop cezaevinde yattığı sırada yazdığı şiir, türküye dönüşmüştür. Türkünün ikinci kıtası şöyledir:
Sen üzülme anam dertlerim çoktur
Çektiğim çilenin hesabı yoktur
Yiğitlik yolunda üstüme yoktur
Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!
Ey çağ dışı zorbalar! Bu türkünün öyküsünü bilir misiniz? Rizeli Sandıkçı Şükrü’yü duydunuz mu? Bu türkünün son dizesindeki “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!” haykırışının oklarını can evinizde duyabilir misiniz? Yürek yemiş gafletine düşen ey zorbalar! Sizde yürek var mı?
Dedik ya zorbalar zalim tiplerdir. Bir başka söylemle bu tiplere “Deli Dumrul” denilebilir. Halk şiirimizin günümüzdeki temsilcisi Kasım Kaplan, dizelerine zorbanın özelliklerini sayar döker, sıralar:
Zalimlerin hepsi ikiyüzlüdür
Doğruluktan uzak yalan sözlüdür
Zalimlerin resmi insan olsa da
Zatında bir başka mahlûk gizlidir.
Zorbalar fırtınalı denizlere iri dalgalara benzetir, kendilerini. Azgın dalgalardan kaçan kayık, gemi gibi insanları kaçıracaklarını zannederler. Gıdaları baskı, korku ve kindir. En azgın dalgaların kıyılarda söndüğünü idrak edemezler. Zorbalık bir hastalıktır. Zorbalara karşı bilinçle, akılla mücadele etmek her sağlıklı insanın sorumluluğu ve görevi olmalı. Kaba kuvvetle, şiddetle karşısındakini yıldıracağını, korkutacağını ve bu yolla kendine ait olmayan malı, mülkü, parayı, artı değeri ele geçireceğini zanneden kuş beyinli zorba, şunu aklından çıkarma: Kalem kılıçtan keskindir! Akıl daima kaba kuvveti yener!
İnsanın tarihi kısadır, insanlığın tarihi çok uzun! Öyle ki insanın tarihi ömrüyle ilgilidir; insanlığın tarihi çağlarla… Yaşayan herkes insan olabiliyor mu? Bir başka söylemle erdemli, ahlaklı kişi olabiliyor mu? Bu soruya gönül rahatlığı ile “Evet!” diyebiliyor muyuz? Âdem yani insan nedir sorusuna şöyle karşılık vermiş Kaygusuz Abdal: Bu âdem dedikleri / El ayakla baş değil! / Âdem manaya derler / Suret ile kaş değil! Görünüşte herkes insandır fakat manada yani özde insan olmak nedir? Bunun en kısa yanıtı insanlaşmaktır. Bilgili, birikimli, kültürlü; ham duygulardan arınmış; iyiye, iyiliğe yönelen; seven, sevilen; yapıcı, paylaşan, hoşgörülü, alçak gönüllü olmak insanlaşmanın, insan olmanın altın anahtarıdır. Oysaki zorbalar insanlaşmamış insanlardır. Yüreklerini kin, nefret kemirir; beyinlerini kurt!. Kin eker, nefret biçerler. Ne yazık ki insanlıktan nasibini almamış bu tipler sayıca üç – beş olsa da hâlâ toplumda yer almaktadır. Yirmi birinci yüzyılda olmaması gerektiğini düşündüğüm, kabullenemediğim, içime sindiremediğim bir insan tipi, bir psikoz bu. Bu çağda bu tipleri anlamak mümkün değil, doğrusu.