DOLAR 36,2637
EURO 37,9886
ALTIN 3.397,55
BIST 9.819,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Giresun 7°C
Karla Karışık Yağmurlu
Giresun
7°C
Karla Karışık Yağmurlu
Sal 3°C
Çar 3°C
Per 2°C
Cum 3°C

ÂŞIK HÜDAİ’NİN İNCİT REDİFLİ GÜZELLEMESİ ÜZERİNE BİR DENEME

12.09.2022
130
A+
A-

Gönül çalamazsan aşkın sazını
Ne perdeye dokun ne teli incit
Eğer çekemezsen gülün nazını
Ne dikene dokun ne gülü incit

Bülbülü dinle ki gelesin coşa
Karganın namesi gider mi hoşa
Meyvesiz ağacı sallama boşa
Ne yaprağını dök ne dalı incit

Kötü söz ya da davranışla birini kırmak, üzmek anlamına gelen incitmek sözcüğünün bir diğer anlamı da “adam kolunu incitmiş” örneğinde olduğu gibi çarpma, vurma, burkulma, sıkışma nedeniyle bedenin bir yerini zedelemek, ezmektir.
Sözcük, ‘zahmet, eziyet çekmek, yorulmak’ anlamlarına gelen incimek eyleminden türetilmiştir. Bu kökten türetilen bir diğer sözcük de ‘gücenmek, darılmak’ anlamında kullanılan incinmektir. Dokunan, dokunduran, bulutlarda gezinirken bir anda damla damla yüreğe düşen dokunaklı bir sözcüktür, incitmek. Bu sözcüğün duygu damlaları Âşık Hüdai’nin yüreğine düşmüş; gönül tellerini alevlendirmiş. Bu dokunaklı dizeler, böyle can bulmuş.
Gelenekle bağını hiç kesmeyen; gelenekten beslenen, kozasını geleneğin kalıplaşmış söylemleriyle ören bir türdür, halk şiiri. Hüdai’nin şiirinde konu yine sevda, yine aşk! Halk şiirinin gelenekle ilişkisi, bağı, bağlantısı bu iki dörtlükte başarıyla kurulmuş. İlk dörtlükte “gönül, saz, gül ve diken” eğretilemesi ile örülen, çağrışımlarla, imgelerle derinleştirilen aşk üzerinde duruluyor. Aşk derin, yüce bir duygudur. İnsanı aşka düşüren gönüldür. Aşka tutulana düşen özveri, sabır, dayanma gücü… Konuyla ilgili Kadı Burhanettin (1345 – 1395) şöyle der:
Dilberün işi itâb u nâz olur
Çeşmi câdû gamzesi gammâz olur
Ey gönül sabret, tahammül kıl ana
Yâre ulaşmak işi az az olur.

Tuyuğda, eski dildeki söylemi ile âşık ile maşuk yani seven ile sevilen üzerinde duruluyor. Ders niteliğinde, öğüt niteliğinde dizeler. İlk iki dizede, dilberin yani sevgilinin özellikleri sıralanıyor: Azarlar, nazlanır! Cadı gözlüdür, gamzesi aldatıcıdır. Kıskanır, kıskandırır, aşığını peşinden koşturur, sevenlerini birbirine düşürür… Bu iki dizede dile getirilenler, on dördüncü yüzyıl divan şairinin düşsel dünyasında canlandırdığı soyut-somut karışımı kurgular… Bunlardan nazlanmaya “evet” diyorum; sıralanan diğer yakıştırmalara “hayır”! Gamzeleri hileli, bakışları cadı, işi azarlama olan sevgili bıktırıcı, usandırıcı, kırıcı, inciticidir. Seveni canından bezdirir. Son iki dizede, âşığın gönlüne sesleniyor, Kadı Burhanettin; bütün bu olumsuz tavırlar sabırla ve dayanma gücü ile yavaş yavaş aşılarak yâre kavuşulabilir! Aşk emek ister, eziyet ister…
İki ozanın buluştukları ortak nokta gönül! Her iki ozan da sabırdan, dayanma gücünden söz ediyor. Aşk üzerine en vurucu sözü atalar söylemiş: Gönül ferman dinlemez! Âşık Hüdai, gönlüne sesleniyor: Eğer aşkın sazını çalamazsan ne sazın perdesine dokun ne de telini incit! İnsana özgü bir duygu olan incitmek, insan dışı bir varlığa yani saza aktarılmış. Sevgili saza benzetilerek böylece sazla insan (sevgili) arasında nazik bir bağlantı kurulmuş. Aşkın sazını çalmak sevgilinin nazına, edasına, cilvesine, aşırı isteklerine tahammül etmektir; sazın perdesine, teline dokunmak, sevgilinin kalbine girmek gönlünü kazanmak, sevgiliyi kendine bağlamak. Eğer bu becerilerin, yeteneklerin yoksa sevgilinin düş, duygu ve düşünce dünyasına giremiyorsan, onu kendine bağlamanın, âşık etmenin yollarını bulamıyorsan ne perdeye dokun ne teli incit! Bir başka söylemle aşktan uzak dur.
Geleneksel şiirin önemli bir simgesidir, gül. Sevgili güle benzetilir. İlk dörtlüğün son iki dizede nazını çekemezsen ne dikenine dokun ne gülü incit, diyor, Hüdai. Sevgilinin hem tahammül edilen hem de yakınılan, şikâyet edilen tavrı nazlanmasıdır. Bazen sevgilinin edası, nazı gül gibi cezbedici, çekicidir bazen de diken gibi batıcı. Atalarımız “Gülü seven dikenine katlanır!” demiş. Âşık Hüdai tam da bunu söylüyor: Naz çekemezsen; ne dikenine dokun, ne de gülü incit!
İkinci dörtlük, halk şiirinin geleneksel bülbül motifi ile başlıyor: Bülbülü dinle ki gelesin coşa! Bülbül sevenin simgesidir. Gülün aşkı ile yanan yüreğinin sesini gün boyu yanık anık öterek duyurur. Divan şairi işi biraz daha ileri götürür. Selîmî mahlasıyla şiir yazan ll. Selim (Sarı Selim), ‘Biz ayrılık ateşi ile nefesi tutuşan bülbülüz. Sabah yeli gül bahçemizde esse alev alır, ateşe döner’ anlamında şu beyti kaleme almış: Biz bülbül-i muhrik-dem-i, şekvâ-yı firâkız / Âteş kesilür geçse, sabâ gül-şenimizden. Güle olan aşkı ile yüreği tutuşan bülbülün nefesinden alevler çıkar. Bu alev, bahçedeki gülleri ateş rengine dönüştürür. Açılan her goncanın kırmızı renkli güle dönüşmesi düşsel bir kurgu ile bülbülün ateşli nefesine bağlanır. Gül bahçesi baştanbaşa ateştir. Tatlı tatlı esen sabah yeli de bu ateşli nefesten nasibini alır; yanmaya başlar…
İkinci dizedeki “Karganın nağmesi gider mi hoşa?” hem yerici, alay edici hem de şaşırtıcı bir söylemdir. Divan şiirinde, bülbül sesinin etkileyici, güzel, hoş oluşuna vurgu yapmak için karga sesine yer veren beyitler söz konusudur. Karga, kötü, bet sesli bir kuş ol olarak işlenir. Avnî mahlasıyla şiirler yazan Fatih Sultan Mehmet iki zıt sesi, bülbül sesi ile karga sesini aynı beyitte bir araya getirir: Kûy-i dilberde figânuma ider ta‘n rakîb / Zâğ-ı nâ-sâzı görün mürg-i hoş-elhâna geçer. Fatih ‘ Sevgilinin semtinde, bülbül gibi feryat figan ettiğim için rakiplerim beni ayıplıyor. Siz kötü, çirkin sesli şu kargaya (zağ) bakın! Kıskançlığından nasıl da bülbülü çekiştirip kötülüyor” der. Her nedense karga ile ilgili kötü bir algı oluşmuş yazınımızda. Bir anlamda kendini bülbüle, rakiplerini de kargaya benzeterek güzel -çirkin; iyi – kötü kıyaslamasıyla kendini üstün gösterme, rakibini küçümseme çabasına giriyor, Avnî.
Dörtlüğün son iki dizesinde meyvesiz ağaç ile gönül arasında bir bağlantı kurulmaya çalışılıyor. Halk dilinde meyveli ağaç taşlanır tabiri kullanılır. Meyvesiz ağacı ne kadar sallarsan salla, bu boş bir uğraştır. Kendini yorma! Meyvesiz ağacın ne yaprağını dök ne de dalını incit! Dörtlükte meyvesiz ağaçtan, karga nağmesinden söz edilerek konu bülbüle getiriliyor. Böylece bülbülün bir başka söylemle aşığın sevgisine, önemine; aşkın güzelliğine, hoşluğuna, coşkusuna vurgu yapılıyor.
Zıt kavramları aynı dörtlükte şaşırtıcı bir ustalıkla yan yana getiriyor, Hüdai. Bir başka söylemle olumsuz algıları sıralayıp asıl vurgu yapmak istediği olumlu algıya odaklanıyor. Nasıl mı? Karganın hoşa gitmeyen nağmesinden söz ederek bülbülün sesinin güzelliğini dile getirmek gibi… Karga nağmesi ve bülbül sesi… Biri olumsuz, diğeri olumlu! Bülbül sesi şarkıların nağmelerinde… Öyle diyor Yesârî Âsım Arsoy: Sazlar çalınır Çamlıca’nın bahçelerinde / Bülbül sesi var şarkıların nağmelerinde… Ya karga sesi?
Zıt kavramları bir araya getirerek şiir kurgulamak öyle kolay değildir. Beceri ister, yetenek ister, birikim ister… Başka şiirlerinde de zıt kavramları kolayca bir araya getirir, Hüdai. Öyle ki “yanmak, köz; donmak, buz” gibi zıt kavramlara aynı dörtlükte yer vererek kolay, rahat bir söylemle aşk konusunu başarıyla işler:
Kerem oldum yanıyorum
Köze teslim oldum kardaş
Yana yana donuyorum
Buza teslim oldum kardaş
1940 Maraş -Göksun doğumludur, Âşık Hüdai. Cumhuriyet dönemi halk şiirimizin önemli bir halkasıdır. 23 Kasım 2001 tarihinde, erken yaşta bu dünyadan göçmüştür. Başarıyla kurguladığı duygulu, dokunaklı, güzel, hoş dörtlüklerde iç dünyasını dışa vuran bir ozan olarak bilinir. Hacı Bektaşi Veli’nin sevgiye, hoşgörüye vurgu yapan “İncinsen de incitme” deyişini içselleştiren ozan, bu yaşam anlayışının sıcak izlerini taşıyan, insanın içine işleyen, yüreğine dokunan “incit” redifli güzellemeye imza atmış. Beni duygulandıran, heyecanlandıran, yüreğime dokunan şiirlerden biri de bu. Ölçüsüyle uyaklarıyla, dili ve anlatımıyla, söylemi ile geleneksel halk şiiri ile sıcak bağlar kuran başarılı bir şiir! Bu şiirin anahtarı kuşkusuz “incitmemek” söylemi! İncitmek, gönül kırmak hoş bir davranış değil. Önemli olan incitmemek, kırmamak, üzmemek! İyilik, güzellik; sevgi, hoşgörü! Ne diyor Yunus Emre: Sevelim sevilelim / Dünya kimseye kalmaz! Şu üç günlük dünyada insan olabilmenin, insanca yaşayabilmenin özü, anlamı, karşılığı iyilik, güzellik; sevgi, hoşgörü değil mi?

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.