DOLAR 27,1418
EURO 28,9323
ALTIN 1.681,16
BIST 8.039,18
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Giresun 24°C
Az Bulutlu
Giresun
24°C
Az Bulutlu
Paz 24°C
Pts 24°C
Sal 23°C
Çar 24°C

GARAGULAK

03.01.2023
49
A+
A-

Tamzara’ya vardın mı?
Kama bıçak aldın mı?
Saldırmayı yedikçe
Annem annem dedin mi?

Gerçek adı Osman Gökçe olan Piçoğlu (1901 – 1946) Daylı Köyü’ndendir. Ne yazık ki dil bilincinden yoksun bazı ürkek kalemler, lakabındaki “piç” sözcüğünü ne anlama geldiği belirsiz “bic” sözcüğüne dönüştürerek ünlü kemençeciyi “Bicoğlu” ya da “Bicioğlu” uydurması ile yazıya geçirdiler. Bu yöresel ağızda yer alan ve halkın çekinmeden, rahatlıkla söylediği bir sözcüğü, ayıp kavramının arkasına sığınarak değiştirme saptırma, bozma girişimidir. Yöresel ağız adına telafi edilemez bir hatadır.
Yöremizde hâlâ bahçe, tarla için kullanılan “çitgötü” söyleminin ikinci sözcüğünü ayıp kavramının arkasına sığınarak “çitkötü” vb. saçmalıklarla değiştirmeye hakkımız yoksa Piçoğlu’nu da Bicoğlu, Bicioğlu olarak değiştirmeye hakkımız yoktur. Eskiden kimi yaşlılar özellikle çocuk yaştaki erkek torunlarını “piç”, “piçin oğlu” diye severlermiş. Bu sözcük, olumsuz anlamı yanında, zamanla bir de böyle olumlu anlam kazanmış. Bir örnek daha vereyim: Yöremizde eski evlerin çatılarına yapılışlarına göre “üç omuzluk, beşikörtüsü, ayugötü” denilir. Halk, ayıp bulmamış, çekinmemiş ayugötü kavramları kullanmış. Eli kalem tutanlar niye çekinir? Anlamam mümkün değil!
Tuzcuoğlu gibi, Karaman gibi Görele’nin ünlü kemençecilerinden biridir, Piçoğlu. Çalıp söylediği ve plağa aldırdığı “Tamzara’nın Üzümü” türküsünde geçer yukarıdaki dörtlük. Türküyü her dinleyişimde, unutulmuş yöresel bir sözcük olan “garagulak” ile bu türküde geçen “kama, bıçak” sözcükleri arasında bir bağlantı kurarım, daima.
Görele kırsal ağızında, sözcük başındaki “k” sesi “g” sesine dönüşür. Kara denmez, gara denir; karga denmez, garga denir; koyun denmez, goyun denir; kucak denmez, gucak denir; kazma denmez, gazma denir; kuyruk denmez, guyruk denir; kuş denmez guş denir… Örnekleri çoğaltabiliriz. Kara ve kulak sözcüklerinden oluşan Görele yöresine özgü karakulak sözcüğü de bu nedenle “garagulak” olarak söylenmiş.
Günümüzde birkaç yaşlı dışında bu sözcüğü ne bilen var ne duyan ne de kullanan. Bilen ve kullanan olmayınca sözcükler unutuluyor. Karakulak da unutulan yöresel sözcüklerimizden biri! Bu sözcük, sözlüklerde “kedigillerden bir hayvan türü; vahşi kedi” olarak tanımlanmaktadır. Ne var ki yöresel ağızdaki karşılığı bu değil! Görele ve yöresinde, “sapı siyah, çatallı ya da çatalsız bir tür gösterişli, eskilerin söylemiyle fiyakalı bıçak” anlamında kullanılmış, garagulak.
Görele Kaymakamlığı İnternet Sitesinde yer alan “Tarihçe” bölümünde “1869’da Görele’de tüfek çakmağı, karakulak denilen bir bıçak ve makas yapılır; civar kazalara ve nahiyelere satılırdı” bilgisine yer verilmektedir. Bu, garagulak sözcüğünün bin sekizyüzlü yıllarda Görele ağızında kullanıldığının somut bir belgesidir.
Bu sözcük, Mustafa Arslan hocamızın coğrafya, tarih, folklor, yönetim ve albüm alt başlıkları altında 1973 yılında çıkardığı “GÖRELE” adlı kitabında da yer almaktadır. Bu kitap dil ve kültür açısından önemli ve değerli bir kaynaktır. Kitabın yirmi birinci ve yirmi ikinci sayfalarında, geleneksel Sis Dağı şenliklerinin anlatıldığı metinde, garagulak sözcüğüne de yer verilir: “ Alimeydan Dağı’nda (Sis Dağı’nın en yüksek tepesi), asırlardan beri yaz mevsiminde cumartesi günleri panayır kurulur. Birkaç gün önceden köy köy gidiş hazırlığı yapılır. Uzak olanlar cuma, yakın olanlar cumartesi günü erkenden yola çıkarlardı. Daha pazar yeri görünmeden önce, yönetici köy uslusu elinde değnekle öne geçerdi. Bunun arkasında atlılar, yaya erkekler, kadınlar ve nihayet çocuklar düzgünce ikişerli, üçerli sıralar olur, tekmil pusatlarını kuşanmış olarak yürürlerdi. Değnekli yönetici hiçbir taşkınlığa meydan vermez, ona saygısızlık hiç kimsenin aklından geçmezdi. İki köy yan yana veya aynı anda alana gelmezdi. Bir köy ululandıktan sonra ikincisi görünür ve alana girerdi. Hem de nasıl?
Meydan görülünce yönetici ciddi ciddi, sağa sola değneğini sallar, atlar koşturulur, davullar zurnalar kıvrak bir oyun havasına bağlar, oyuncu gençler sıradan çıkıp öne geçer, kimileri uzun karakulakları çeker şakır şakır, patır patır yürekleri hoplatan bir bıçak oyunu başlardı. Onları da kadınlı erkekli, davullu, zurnalı, kemençeli horanlar döne döne kıvrıla takip ederdi. Oyuncuların arkasından erkekler, kadınlar düzgün sıraları ile mahşeri alana girerdi. Önceleri bu alana girişte oklar vardı. Sonraları tabancalar, tüfekler gümler oldu. Önceden gelenler sonradan gelenleri hoşlardı. Gelenler üçerli beşerli gruplar halinde bir subaşına toplanıp et kavurup yerdi. Bir yandan da gençler bıçak oynayıp horan teperdi. Öğleden sonra dönüş, gelişin tekrarı olarak uygulanırdı.”
Bu kısa metin, Görele kırsal ağızı açısından önemli bir kaynaktır da. Bu metinde, günümüzde karşılamak, ağırlamak, değer vermek anlamında kullandığımız sözcüklerin eskiden ululamak olarak kullanıldığına; çocuklar için kullanıldığında yaramaz olmayan, söz dinleyen anlamında gelen uslu sözcüğünün büyükler için yönetme yetisi olan, önder; hatırlı, saygın kişi anlamlarında kullanıldığına tanık oluyoruz. Bu kısacık metinde, yeni yetmelerin bilmediği, duymadığı her türlü silahın ortak adı olan pusat sözcüğüne yer verildiğini; yine, yerel nitelikli pazar anlamında panayır sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz. Şenliklerde, gelenleri tabanca ve silahla karşılamadan önce okla karşılama geleneğinin olduğunu bu metinden öğreniyoruz.
Ben de garagulak sözcüğüne “Görele Kırsal Ağızı” kitabımda yer verdim. Bir anlamda, unutulan bu sözcüğü kitap sayfalarında yaşatmaya çabaladım.
Mustafa Arslan, yürekleri hoplatan bir bıçak oyununu anlatırken “karakulak” sözcüğünden söz eder. Bu, eski insanların omuzuna astıkları, koltuk altından sarkan kının içinde bulunan gösterişli bir bıçak ya da kamadır. Elleri bıçaklı, yöresel giysili erkeklerin yüz yüze, karşılıklı oynadıkları ritmik, hareketli oyunun adıdır, bıçak oyunu. Bu estetik hale dönüşmüş bir yiğitlik gösterisi, bir güç gösterisidir de. Yavaş ritimde başlayan oyun gittikçe hareketlenir. Karşılıklı bıçaklar sallanırken heyecan doruklara çıkar. Metinden de anlaşıldığı gibi bir zamanlar kınından çıkarılan karakulaklarla (garagulak) oynanırmış bıçak oyunu. Bu gelenek günümüzde de süregitmektedir.
Gümüşhane Halk Kültürü sitesinde, Torul ve Kürtün ilçelerinde oynandığı belirtilen bıçak oyunu ile ilgili şu bilgiler verilir: “Oyun ağırlıklı doğaçlama oynanmaktadır. Sıksara ezgisiyle oynan bıçak oyunu, İki erkeğin ellerinde kama ya da bıçakla, karşılıklı çökerek ya da ayakta durarak oynanır. Bu oyuna kama oyunu da denilmektedir. Özel maharet isteyen oyunun kendine özgü figürleri olmasına rağmen figürlerin herhangi bir sırası yoktur. Gelin getirme anında gelin atının önünde oynanması gelenek haline gelmiştir. Serbest formda oynana bıçak oyununda ellerden tutmak yoktur karşılıklı erkekler oynar.” Harşıt Vadisi’nin üst kısmında bulunan bu iki ilçe Görele’ye çok yakındır.” Dolayısı ile yakın ilçeler arasında dil ve kültür ortaklığı vardır. Kuşkusuz bıçak oyunu da bunlardan biridir.
Ne var ki şimdilerde eğlencenin yanı sıra gösteriye dönüşen bıçak oyununda, eldeki kesici alete gargagulak denilmemektedir. Bu unutulmuş bir sözcüktür. Unutulmuş bazı sözcükleri bir anahtara benzetirim. Bu da onlardan biridir. Anahtarı çevirip kapıyı açtığınızda evin her köşesinde geleneksel kültürün paha biçilemez donanımları, birikimleri, malzemeleri ve zenginlikleri ile karşı karşıya kalırsınız. Bu çok kıymetli bir hazinedir.

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.