TUZU KURU
Diyorlar ki
Tuzu kurulardansın sen
Oysaki
Herkesin tuzu
Biraz nemlidir bence…
Böyle dile getirmiş duygularını, Nesrin Pekinsel. Sıkça duyulan bir deyim, tuzu kuru olmak. Bir sosyal sıkıntıyı eleştirirken “Sen bize bak, onun tuzu kuru, ona bir şey olmaz!” söylemleri çıkar ağızdan. Nedir tuzu kuru olmak? Sözlükte “Herhangi bir sıkıntısı ya da derdi bulunmayan, maddi anlamda kaygısı olmayan” olarak tanımlanır.
Yoksulun tuzu kuru olabilir mi? Hayır! Yoksulluk ne ile ilintili? Para! Öyle ki “Para her kapıyı açar”, demiş atalarımız. Bir başka atasözümüz “Parayı veren düdüğü çalar”… Her ne kadar, bir zamanlar dillerden düşmeyen bir şarkıda “varlığı dert”, “yokluğu yara” olarak” dile getirilmiş olsa da kazın ayağı öyle değil! Varlığı dert olamaz, paranın! Paradan kime zarar gelmiş ki? Yokluğuna geline, o hem dert hem de yaradır. Şöyledir şarkının sözleri:
Çerçeveletir kimi asar duvara
Kimi onu bulunca dosdoğru bara
Kimi sıkar elinde çıkarır suyunu
Kiminin değiştirir güzel huyunu
Para, para, para
Varlığı bir dert yokluğu yara.
Üç şey demiş Napolyon “Para, para, para”
İnsanlar öldülür onu uğruna
Servetin ulaşsa da yüz milyonlara
Kefenin cebine sığmaz bir tek lira
Para, para, para
Varlığı bir dert yokluğu yara.
İki çeşit paralı insan vardır, bence. İlki parasını akılcı, olumlu ve verimli kullanıp ülkesine kaynak yaratır; diğeri mirasyedidir, har vurup harman savurur… İlki yapıcıdır, ikincisi yıkıcı! Sözüm ikinci tip paralı insanlara. Öyle ki onların bir eli yağda, diğer eli baldadır. Üretme, artı değer yaratma kaygıları yoktur. Bencil, savurgan, hazırcı, gününü gün eden, eğitimden nasip almamış, kültürü zayıf, böbürlenen, kendini üstün gören tiplerdir. Kaygılardan uzak, rahat, huzurlu sanal bir dünyadadırlar. Üretmeden hoyratça tüketirler… Bu tipler bir bakıma ağustos böceğine benzer. Har vurup harman savururlar. Kendince kaliteli yer, içer; kaliteli giyinirler! Bunun adı şarkıda geçtiği gibi çelişkili, abartılı, karikatürize edilmiş bir lüküs hayattır!
Lüküs hayat lüküs hayat!
Bak keyfine yan gel de yat!
Ne ömür şey
Oh ne rahat
Yoktur eşin lüküs hayat!
Şarkıda belirtildiği gibi tatlı, rahat, lüküs yaşayan bu tipler, rüküştürler de… Bir anlamda kendilerini gülünç duruma düşürürler. Bir dönem bu tipler üzerine romanlar yazıldı. Bunların en bilineni, Ahmet Mithat Efendi’nin 1875 yılında yazdığı “Felâtun Bey’le Râkım Efendi” romanıdır. Romanın kahramanlarından biri olan Felatun Bey, tuzu kuru bir tiptir. Adı, ünlü bilgin Eflatun’dan bozmadır. Eğlence düşkünü, mirasyedi, züppe bir tiptir. Romandaki bir diğer tip, küçük yaşta yetim kalan, akılla hareket ederek yaşama tutunmaya çalışan, sorumluluk duygusu taşıyan Rakım Efendi! Felatun Bey, duygusaldır, batı taklitçisi, baba parasını yiyen, özenti, züppe bir tiptir; Rakım Efendi çalışkan, akılcı bir tip. Felatun Bey gün gün batarken Rakım Efendi gün gün yükselir…
1889 yılında basılan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Şık” adlı romanı, Felâtun Bey’le Râkım Efendi’nin bir kopyası gibidir. Roman kahramanı Şöhret Bey, dış görünüşe önem veren, asilzade olduğunu düşünen, alafrangalık düşkünü bir tiptir. Bu haliyle Felatun Bey’e benzer. Sonuç hüsrandır.
Bu tuzu kuru tipler yakın tarihe kadar sinemamızda çokça işlendi: Şımarık, kültürsüz patron kızı; yoksul, yoksul bir ailenin yakışıklı oğlu! Sonuç tam bir curcuna!..
Günümüzde tuzu kuru tipler hem azaldı, hem de kabuk değiştirdi. Hazıra dağ dayanmıyor. Bu hazır bulmuşlar taşı taş üstüne koymak yerine diş çeker gibi taşı taş üstünden söküyorlar. Hep söylenir “bir nesil biriktirir diğer nesil yer” diye… Bu tiplere biraz da bu açıdan bakmak gerekir. Yer, içer, gezer tozar, eğlenirler. Baba parası ile caka satarlar.
Böyle tuzu kuru tipler gözüme batıyor. Sizin de gözünüze batıyor mu? Yoksa ben mi bu konuda hassasım? Anlamadım gitti…