DOLAR 32,4730
EURO 34,9255
ALTIN 2.435,25
BIST 9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Giresun 23°C
Az Bulutlu
Giresun
23°C
Az Bulutlu
Cum 17°C
Cts 18°C
Paz 16°C
Pts 16°C

YAĞMUR

08.11.2021
87
A+
A-

Kimi zaman hırçın, kimi zaman suskun uçsuz bucaksız deniz; kıyıdan bir solukta ulaşılacakmış gibi görünen sıra dağlar ve dağların eteklerindeki yemyeşil yaylalar, çağıl çağıl akan dereler,  dere boyu dönen kıvrılan, yeşilin her tonunun barındıran dar vadiler; yüz yüze bakan ya da sırt sırta veren, kol kola giren köyler…

Kışlıkları çıkarıp sarı, mor, kırmızı, beyaz cim çimeli yeşil bahar elbisesi giyen bahçeler,  fındıklar, ağaçlar, çalılıklar… Ötüşen kuşlar, bir çiçekten diğerine uçuşan arılar, sevimli kelebekler, meleşen kuzular, yayılan inekler, düveler, göllerde yüzen balıklar, tavuklar, horozlar, köpekler ve ürkek karacalar…

Nereden, hangi düş ülkesinden mi söz ediyorum?  Çocukluğumun, gençliğimin, ömrümün geçtiği Doğu Karadeniz’den…  O, kolaylığı zorluğuyla; güneşiyle,  sisiyle, bulutuyla, karıyla, yağmuruyla, çamuruyla, yıldızlı, mehtaplı geceleriyle her bir karesi estetik, güzel, duygusal, doğal bir resim olan Doğu Karadeniz’den! Yalnızca göze hoş görünmez, yalnızca göze hoşluk vermez Doğu Karadeniz; gönle de hoş görünür, hoşluk verir… Çağıl çağılakan dereler gibi sevgi akıtır, yüreklere…  Üç telli, üç kulaklı kemençe gibi coşkulu, hareketli, çalışkan, üretken, kıvrak insanlar yaşar, buralarda.

Günü, güneşi ile değil de daha çok yağmuruyla bilinir, Doğu Karadeniz.  Bahar, yaz, güz yağmurları… Kurşun gibi ağır kara bulutlar, deniz üstünde zikzak çizen şimşekler, kulaklarda patlayan gök gürlemeleri ve iri damlalı, hızlı, saatlerce süren yağmurlar…

Kimileri yağmuru sever, kimileri sevmez. Birdenbire bastıran hazırlıksız yakalandığım anlar dışında, ben, yağmuru sevenlerdenim. Şemsiye elimde, yağmur altında, dakikalarca yürümekten hoşlanırım. Yazın, yağmurlu günlerde, köyde, çinko çatılı evde, yatağıma sırt üstü uzanır, üzerime ince bir pike çeker, gözlerimi kapar; çatıdan gelen yağmur tıkırtısını dinlerim. Damlaları içimde duyumsarım. Damlalardan kurulu orkestra, kusursuz bir müzik şöleni sunar… Ritim yükselir, alçalır, yumuşar, sertleşir…  Öyle hoş, öyle tatlıdır, dakikalar… Tam bu zamanlarda, alımlı, güzel bir güvercin gibidir, gönlüm;  beyaz kanatlarını açar; düşler, duygular ülkesine doğru sakin sakin süzülür, uçar…

Damlalar, damlalar, damlalar… Zaman, bir hüzünlü beste, bir duygulu şarkı ya da tanıdık, bildik bir şiir. Usuma, özgür ruhlu ozan Tevfik Fikret ve “Yağmur” şiiri geliverir.

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler

Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz

Olur dembedemnevha-ger, nagme-saz

Kafeslerde, camlarda pür ihtizaz

Küçük, muttarid, muhteriz darbeler…

 

Sokaklarda seylabeler ağlaşır

Ufuk yaklaşır, yaklaşır, yaklaşır…

Şarkı söyleyen, ağıt yakan; küçük, tekdüze, titrek vuruşlardır,  damlalar.  Camlara, kafeslere düşen her damla; yüreğine dokunur, Fikret’in. Somut olgulardan soyut duygulara yönelir, dizeler: Ufuk yaklaştıkça yaklaşır; akan sel suları ağlaşır, ağlaşır, ağlaşır… Suların ağlaması, özgün bir imgedir, kuşkusuz. Fikret, bu imgeyi“ Mai Deniz” şiirinde de kullanır. Mavi göze benzettiği deniz, ozanın kalbindeki elemi, acıyı duyumsar ve ozana ağlar:

Ben bu gözlerle mükedder, âciz

Sana baktıkça teselli bulurum, aldanırım,

Mâi bir göz elem-i kalbime ağlar sanırım…

Yağmur’da, aruzun “fe û lün / fe û lün / fe û lün /  fe ûl “ kalıbını kullanmış. Bu üçlü kalıp, düşen, sıçrayan, yeniden düşen ve dağılan damlaların dilidir, sesidir, görüntüsüdür; bir anlamda. Böyle algılar, böyle duyumsar, böylebetimler; yağmuru, Fikret. Sonra bir simgeye dönüşür anlatım; bir çağrışıma, bir içe yönelmeye, ruhun sesini dinlemeye…

Öter gûş-i ruhumda boş bir enîn,

Boğuk bir tezâd-ı sükûn u tanîn:

Küçük, pür heves gevherin katreler…

Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz

Olur, muttasıl nevhager, nağmesâz

Sokaklarda, damlarda pür ihtizaz

Küçük, pür heves, gevherin katreler…

                Ruhun kulağında duyulan boş iniltiler; boğuk bir sessizlik ve tınlama çelişkisi… Sokaklarda, damlarda istekli, küçük inciye benzeyen, sürekli ağıt yakan, ezgiler söyleyen damlalar… Bir yandan şiiri yorumlar bir yandan iç dünyama yönelirim. Düşlerle, duygularla, algılarla, yaşanmışlıklara el ele verir;  göz göze, yüz yüze gelirim.

Çocukluğumun yaz günlerinde çimdiğim sakin dere geliverir, usuma.  İri taşların arasından şırıl şırıl süzülen sular, derinliği bir adam boyunu aşan gölcüklerde sakinleşir, durulurdu…  Kaşın dibindeki taşlıktan art arda baş dalardık; sakin, duru suya.  Büyük bir keyifle yüzerdik; balıklar gibi… Yağmur, dereleri çağrıştırır; dereler, balıkları; balıklar Can Yücel’in “Suda” şiirini. Hoş bir sıcaklık duyarım, içimde ve dizeler,  damla damla yüreğimde…

Bir çift yaprakmış dalında yumuşacık

Tutmuşum tutmuşum ellerinden senin;

Düşmüşüz yavaşça bir sakin derenin

İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

 

Balıklar gibiymiş, sessiz ve karanlık,

Yüzermiş saçların, yüzermiş nefesin;

Susarmışız öyle, bir sakin derenin

İçindeymişik, yeşilmişik, sazmışık.

                 Ve tıkırdayan damlalar şiirlerle, şarkılarla, türkülerle buluşturur, beni. Bir büyük müzisyen, bir büyük yorumcu Erkin Koray’’ın albümünden birçok kez keyifle dinlediğim “ Yağmurun sesine bak / Aşka davet ediyor / Cama vuran her damla / Beni harap ediyor // Bu yağmur seni benden / Alıp götüren yağmur / Aşkımızı sel gibi / Silip süpüren yağmur” şarkısı, içimde dalgalanır, büyür, çoğalır; ardından “Yağmur üstüme üstüme / Varın yağsın küçük hanım / Ben yağmurdan yaştan değil / Aşkından sırılsıklamım” geliverir, dilime; bir de bestekâr Fethi Karamahmutoğlu’nun “ Yağmur vururken cama / Dalarken gece gama / Özleyen kollarıma / Usulca sokul yeter” şarkısı..

                Yağmur coşkudur, sevgidir, hüzündür, dinginliktir bir anlamda; fakat daha çok özlemdir, benim için. Hani bir şarkıda dillenir ya  “ Nerede o sevgiler,o mutluluklar/Özledim çok özledim/Gel yağmur gözlüm”; işte, böyle yağmur gözlü bir özlemdir, benimkisi… İçimde, damla damla birikir, yağmur gözlü özlem. Yüreğime dokunan yağmurun küçücük elleridir, sanki. Böyle düşler, böyle düşünürken uzandığım yatak beşik, tıkırtılar ninni oluverir.  Ardından uyku, usul usul geliverir.

Yağmurlu gecelerin sabahında, uyandığımda, kara kara bulutlar dağılmış, yağmur dinmiş, güneş sıcak yüzünü göstermiş olur, kimi zaman. Masmavi bir gök, masmavi bir deniz, yemyeşil bir doğa; dağ tepeleriyle gök arasında tablolardaki gibi yumuşak, ak bulut kümecikleri… Şarkı söyleyen mutlu kuşlar, bir çiçekten diğerine konan sevimli kelebekler;  otların arasında, telaşla dolaşan böcekler… Çiçekler daha güzel açar, sebzeler daha çabucak büyür, meyveler daha çabucak olgunlaşır; yağmur sonrası. Sözün özü doğa, tazelenir, yenilenir, canlanır…

Yağmur sonrası, hele, o toprak kokusu yok mu? Buğulanan toprak kokusu! Çimen, yaprak kokusu! Ta can evimde, duyumsarım toprağı; toprağın anaç soluğunu. Genç bir fidan gibi yenilenirim, tazelenirim; filizlenirim, çiçeklenirim ve düşünürüm: Âşık Veysel’in sadık dost dediği “kara toprak”! Yüzünü el ile tırnak ile yırtsak da, karnını kazma ile bel ile yarsak da yine bizi “gül ile” karşılayan soframız, bereketimiz, bolluğumuz; varlığımız, dirliğimiz, birliğimiz toprak!

Yağmuru da yağmur sonrasını da kendimce yaşar, kendimce içselleştiririm. Yunusça, güzel duyar, güzel duyumsar, güzel düşünürüm. Güzeldir doğa! Nereye baksam güzel; nereden baksam güzel! Bu şiirsellik, bu coşku, bu aşk, bu duygu! Hani der ya Orhan Veli “Deli eder insanı bu dünya! ”. İşte öyle deli eder beni;  bu baştanbaşa yemyeşil doğa! İçim içime sığmaz; duygularım kabarır; yağmurla kabaran, taşan ırmaklar gibi… Durulurum, yumuşarım; yağmur sonrası durulan, sakinleşen dereler gibi… Ve kâğıda dökülür, içimdeki dizeler:

YAĞMUR

Bahar, güz yağmurları

Hele o yaz yağmurları…

Boşalıverir gök; ip gibi, sicim gibi!

Sel su olur; bahçeler, patikalar, yollar…

 

Ne gök gürültüsü kaygılandırır, beni

Ne alev alev şimşek!

Ne hoş, ne tatlı, ne güzel; yağmuru dinlemek!

Tekdüze ağlar, bulutlar

Yüreğime, titrek damlacıklar…

 

Damda, müzikal tıkırtılar,

Kıpır kıpır ruhumdaki duygular…

Yelken açarım, düşler ülkesine,

Yanık bir türkü, duygulu bir şarkı, tanıdık bir şiir,

Çeker beni,  gizemli halesine.

 

Yağmur, gök gürültüsü ve şimşek,

Bir duygu selidir, çağlar ruhumda, derinde, derinlerde…

Damlalar, ellerimde!

Yağmur hüzünlü bir beste

Yüreğimde…

 

Kuş tüyünden sanki uzandığım döşek!

Duyuyorum,  duyumsuyorum, düşünüyorum;

Her damlada,

Nice güzeller, nice güzellikler…

Ve her damlada,

Yaşanmışlıklar, hüzünler, özlemler…

Dinmeksizin yağıyor yağmur,

Bitmesin istiyorum, bitmesin bu sonsuz huzur!

YAZARIN EKLEMİŞ OLDUĞU YAZILAR
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.