ÖZGÜVENİN VARSA EĞER
Galiba 1980 yılından önceydi.
Ayşe(Çobanlı Kızı) bibim anama; Şükrü, yarın beni Giresun’a götürsün, demiş.
Anam da bana söyleyince, olur ana, dedim.
Giresun’a ne için, gideceğimizi, anam da bilmiyordu.
Akşamdan her olasılığa göre yaptım hazırlığımı.
Sabah erken kalkmıştım, saat yediye doğru, Ayşe bibim de geldi.
Kahvaltı yapıyorduk, buyur, ettik.
Kahvaltı yaparken, durumu anlattı.
Almanya’daki oğlu, onu yanına almak istiyormuş.
Bunun için de pasaport alması gerekiyormuş.
İş anlaşılmıştı.
Pasaport alma işleminde Ayşe bibime yardımcı olacaktım.
Öğretmen okulunu Giresun’da okuduğum için Giresun’u iyi biliyordum.
Durumu öğrenince, rahatlamıştım.
Birlikte Eynesil’e gidip Eynesil’de yapılacak işleri hallettikten sonra, dolmuşa binerek Giresun’a hareket ettik.
Fazla yolcu yoktu…
Biz de rahat rahat sohbet ettik…
O sohbetten aklımda kalan yer adları: Şarlı, Fol, İskefiye, Tonya, İskenderli, Hoşarlı, Folkürtün, Eleğe, Halkola, Giresin, İrize, vb.
Dolmuştan indikten sonra ana caddeden, yokuş yukarı yürümeye başladık…
Doğru valiliğe gidiyorduk…
Ayşe bibim sürekli geride kalıyordu…
En sonunda sormak zorunda kaldım: Bibi niye bu kadar geriden geliyorsun, yanımda yürüsene.
Yok, dedi, dinimize göre, kadınlar erkeklerden enaz üç adım geriden gidecek.
Allah’ın emri böyle!
Başka bir şey konuşmadan, yürümeye devam ettik…
Valiliğin kapısına varana kadar dikkat etmemiştim.
Ayşe bibimin üstü başı tertemizdi…
Keşanı, entarisi, peştambalı, çorabı, ayağındaki derbi lastiği…
Düğüne gider gibi özene bezene giyinmişti…
Keşke o halde bir de fotoğrafını çektirebilseydim!
Valiliğin girişinde, görevlilere derdimizi anlattık, vali yardımcısına gitmemiz gerektiğini söylediler.
Üst kata çıkıp, vali yardımcısının odasını bulduk.
Biraz soluklandıktan sonra odanın kapısını tıklatıp, içeri girdik.
Tabi önce ben, Ayşe bibim arkadan…
Neden böyle, diye sormayın, gelenek böyle!
Vali yardımcısı, putunu bozmadan, anlatın bakalım, dedi.
Ayşe bibim bana bakınca; Ayşe halam, Almanya’ya oğlunun yanına gidecekte, dedim veya demedim, Almanya’ya kim gidecekse, o anlatsın, dedi.
Ben hafifçe geri çekilip, sözü Ayşe bibime bıraktım.
O da tamam anlamına başını sallayıp, saygılı bir biçimde masaya yaklaştı ve eğilerek, iki elini masanın üzerine koydu.
Tam konuşmaya başlıyordu ki, vali yardımcısı azarlar bir biçimde, çek ellerini masadan, dedi.
Normal bir durum değildi.
Ben ne tepki vereyim, diye düşünürken, Ayşe bibim aniden doğruldu.
Yırtıcı bir kaplan gibiydi.
Kalk o koltuktan, dedi sert bir biçimde, o kultuğun parasını, ben veriyorum ben, sen kim oluyorsun da, çek ellerini masadan, diye azarlıyorsun beni, dedi.
Ayşe bibim ateş topuna dönüşmüştü…
Vali yardımcısı şaşırmıştı, böyle bir tepki beklemiyordu galiba.
Ben ne yapacak, diye merakla beklerken; kalktı, yakasını kapatı ve Ayşe bibimin ellerine sarılıp öptü.
Ana, beni affet sen çok kutsal bir kadınsın, dedi ve koltuğu çekip oturttu.
Şaşırmıştım…
Ayşe bibim benden de şaşkındı…
Bu koltuk sana yakışır ana, siz oturun çayınızı için, memurları çağırıp, sizin işinizi yaptıracağım, dedi ve bir memur çağırıp, bu anamın işini hemen yapın, diyerek evrakları gelen memura verdi.
Kendi de bir başka yere oturdu.
Gelen çayları içerken aynı zamanda sohbet ediyorduk…
Sohbetin bir yerinde, Cumhuriyeti kuranların görmek istedikleri vatandaş tipi, Ayşe anam gibi hakkını aramasını bilen vatandaşlardır, Ayşe ana bana hayatta unutamayacağım bir ders verdin, dedi.
Baştaki olumsuz hava dağılmıştı…
Bir süre sonra, bizim evrak geldi.
İşimizi halletmiştik.
Vali yardımcısı bizi, Ayşe bibimin elini öperek uğurladı.
İlginç bir anıdır benim için.
Sanırım, vali yardımcısı bu yaşadıklarını ölene dek unutamamıştır.
Ben mi, ben de büyük ders almıştım olanlardan…
Boşuna, her kuşun eti yenmez, dememiş atalarımız.