BORDO EROL DERKEN
“Derenin geçesinde,
Mola vermiş çeteler.
Vurulmuş Gadiru,
Yazıyu gazeteler.”
Ortak
Daha önce de yazmış mıydım, bilemiyorum.
Çocukluğumuzda, evimizin önündeki yoldan geçen yolcu arabalarından, ” Gazete! Gazete!..” diye bağırarak gazete isterdik…
He zaman olmasa da bazı yolcular, okudukları gazeteleri, o zamanlar yavaş giden otobüsün penceresinden atarak bizi sevindirirlerdi…
Okuma yazma bilmesek de gazeteyi baştan sona birkaç kere gözden geçirirdik…
Zaten karikatürleri, çizgi romanları anlamak için, okuma yazma bilmeye de gerek yoktu…
Gazete kağıtları o zamanlar kadınlar için, çok değerliydi.
Biz gazeteden hevesimizi aldıktan sonra, anam gazeteyi elimizden alır, saklardı.
Gereksinimi olan yakınlarımız, çarşıya geldikleri zamanlarda bize uğrayıp, gazete kağıdı olup olmadığını sorarlardı…
Fazla gazete kağıdı varsa, anam isteyenlere birer ikişer dağıtırdı…
Gazeteyi alanlar, büyük bir olasılıkla, terek örtüsü, sofra örtüsü gibi işlerde kullanırlardı…
Gazete isteyenlerden birisi de rahmetlik Rasul Alisi’ydi…
Dedem 1901doğumlu olduğuna göre, o da o yıllarda doğmuş olmalı…
Anam gazetelerin parlak kağıttan olan parçalarını Rasul Alisi için ayırırdı.
Anamın niye böyle yaptığını epey sonra öğrendim.
Meğer kaçak tütün içen tiryakiler, bu gazete kağıtlarını sigara kağıdı olarak kullanıyorlarmış.
Fazla yadırgamamak gerekir; sigara tiryakileri bugün de içtikleri sigarları ucuza getirebilmek için benzer yollar denemiyorlar mı?
Yazıya giriş için çocukluk anımdan yararlanmak isterken kendimi kaptırdım gittim…
Neyse…
Umarım sıkılmamışsınızdır.
Gelelim konumuza.
Bu hafta, Eynesil’de yıllardır gazete dağıtıcılığı yapan Bordo Erol(Cebeci)’den yola çıkarak gazete dağıtıcılarına dikkat çekmek istedim.
Çocukluğumda, genellikle küçük çocuklar olan gazete satıcılarının, öbür çocuklardan farklı olduklarını düşünür ve bu yüzden imrenirdim onlara…
Yıllar ilerledikçe, gazete satıcılığının pek öyle imrenilecek bir şey olmadığını yaşayarak öğrendim…
Günlük güneşlik günlerde kıskandığım bu çocukları, karda kışta gazete satmaya çalışırken gördüğümde, imremenin yerini, çok derin bir acıma duygusu almıştı…
Üç beş kuruş kazanabilmek için sağlıklarını tehlikeye attıklarını da fark edebiliyordum artık…
O günlerden beri, nerede bir gazete satıcısı görsem, aklıma hep o karda kışta gazete satmaya çalışan o gariban çocuklar gelir ve gayr-i ihtiyari olarak içime bir sızı girer…
Sorumluluk duyarım…
Daha önceki bir köşe yazımda, Eynesil’de gazete satıcılığı yapmış onları, unutulmamaları için, kayıt altına almaya çalışmıştım.
İçlerinde kimler yoktu ki!
Aslan Dikici, Sebahattin Dede, Bekir Ağa Dede, Sabri Gül, Şakir Cebeci, İsmail Gürel, Hikmet Cebeci…
Bu arada unuttuklarım varsa, bağışlasınlar beni.
Öğretmenlik görevim nedeniyle Eynesil’den uzak kaldığım için olsa gerek, daha sonrakileri pek anımsamıyorum…
Tek anımsadığım Rüştü Gürel’i ise, sanırım o renkli kişiliğinden dolayı anımsıyorum…
Şimdiler de ise, gazete dağıtıcılık işini Bordo Erol yapıyor.
Sanıyorum işini seviyor da…
Onlar işlerini seviyorlar da acaba biz de onları seviyor muyuz?
Hadi seviyoruz diyelim; bu bizim sevgimiz ne işe yarıyor?
Kuru sevgi, tek başına ne karın doyurur, ne de bir işe yarar…
Acaba, ekmeğini gazete satıcılığı gibi işlerden kazanmaya çalışan bu güzel insanlar için, bir şeyler yapılamaz mı?
Ne dersiniz?