ÇARŞAMBA YAZILARI
1987 yılıydı…
Alucra’da beş yıl çalıştıktan sonra Samsun’un Çarşamba ilçesine atanmıştım.
Samsun ve Çarşamba benim için, yabancı bir yer değildi.
Eğitim Enstitüsü’nün son sınıfını Samsun Eğitim Enstitüsü’nde okumuştum…
Çarşamba’nın sahilindeki Çaltı Köyü’nde dedemin, bir aileyi geçindirecek bir arazisi vardı…
Yerin başında Hüseyin dayım duruyordu…
Daha önceden dayımı bir kaç kez de ziyaret etmiştim.
Hüseyin dayım dan başka üç dayım daha vardı Samsun’da…
Remzi ve Mustafa dayım değişik yerlerde ilkokul öğretmeni; Bekir dayım ise, Samsun’da market sahibiydi…
Mustafa amcam ise Samsun Endüstri Meslek Lisesi’nde matematik öğretmeniydi…
Şimdi pek anımsamıyorum ama Samsun’a atanmayı belki de bu yakınlarımdan dolayı istemiştim…
Kısa sürede çevreye alışmış, kendime göre iyi bir çevre edinmiştim…
Eğitim-öğretim yılının son haftalarıydı…
Çarşamba’dan gezerken, beni tanıyanlardan biri, Samsun’dan konukların var, dedi.
Kimmiş, diye sorunca, bir öğrenci için, amcadan bir istekleri varmış, senden yardımcı olmanı isteyeceklermiş, dedi.
Öğrenci, Endüstri Meslek lisesi öğrencisi olduğu için, birşeyler yapılabileceğini düşünerek; gelsinler, görüşelim, dedim.
Anlaştığımız saatte, yanlış anımsamıyorsam, Çarşamba öğretmen evinde buluştuk.
Gelenler galiba, Samsun YSE Spor yönetecileri idi…
Çok yetenekli, genç bir futbolcuları varmış…
Birçok takım peşindeymiş…
Okuldan direk mezun olursa, takımda tutmaları zormuş…
Bu yüzden, amcamın onu matematik dersinden bırakması için, benden yardım istiyorlardı…
Böyle bir istekle ilk kez karşılaşıyordum…
Arkadaşlar, ben amcadan böyle bir istekte bulunamam…
Bulunsam bile, ben amcamı bilirim, amcam böyle bir öneriyi kabul etmez, dedim…
Onlar da, olsun, sen yine de amcanla bir görüş, dediler…
Öğrenci mevcudumuz kalabalık olduğu için, okulumuzdaki eğitim, sabahçı-öğlenci şeklindeydi…
Sabahçı olduğum için, öğleden sonra sebesttim.
Mayıs ayının ortaları olduğu için, günler de iyice uzamıştı.
Cuma günü öyleden sonra, hem hafta sonunu Samsun’da geçirir hem de amcamı görürüm, diye önce Çarşamba’ya, oradan da Samsun’a geçtim…
Samsun’a varınca, ilk işim, Samsun Endüstri Meslek Lisesi’ne gitmek oldu.
Okul geniş bir cadde üzerindeydi…
Nöbetçi öğrenciye amcamı sordum, derste olduğunu söyledi.
Dışarı çıkıp zilin çalmasını beklemeye başladım…
Bir zaman sonra zil çaldı ve amcam göründü…
O arada yanına yaklaşan bir çocukla konuşmaya başladı…
Onlar aklaştıkça, konuştuklarını duymaya başladım.
Çocuk, Kahramanmaraş Spor’dan transfer teklifi aldığını, bu konuda daha sağlıklı karar verebilmesi için, okuldan mezun olması gerektiği gibi birşeyler söylüyordu…
O arada amcam beni gördü, bak Şükrü, bu bizim okulun en yetenekli futbolcusu Mehmet, dedi.
Nezaket gereği teprik etsem de ufak tefek olduğu için, Mehmet’i gözüm tutmamıştı…
Futbolcu olmak için, daha güçlü kuvvetli olmak gerektiğini düşünüyordum…
Amcam, Mehmet İstanbul’a tayin istedim, bu yüzden öğrencilerin notlarını bol verdim, dedi.
Mehmet en korktuğu matematik dersinden geçmişti…
Çok sağol hocam, bu iyiliğinizi asla unutmayacağım…
Not işi hallolunca amcam bu yeğenim Şükrü, o da matematik öğretmeni, diyerek bizi tanıştırdı.
Mehmet, gülerek, Matematikçileri sevmem ama tanıştığımıza memnun oldum, dedi.
Ben de çok memnun oldum. Aslında bugün buraya senin için, geldim, dedim ve olanları anlattım.
Matematikten kalmış olsaydın, amcamdan sana yardımcı olmasını, isteyecektim. Artık gerek kalmadı, dedim.
O yıl Kahramanmaraş Spor’a transfer olan Mehmet, bir kaç yıl sonra karşımıza, Beşiktaşlı Şifo Mehmet olarak çıktı…
Bu olayı neden anlattığımı da yazacağım…