DOLAR 32,5431
EURO 34,8206
ALTIN 2.432,77
BIST 9.707,72
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Giresun 27°C
Az Bulutlu
Giresun
27°C
Az Bulutlu
Per 21°C
Cum 16°C
Cts 18°C
Paz 17°C

DEDEMİN CENAZE TÖRENİ (2)

26.09.2022
91
A+
A-

Şoför, yeni göreve atanan sağlık memurunu görev yerine götürdüm, Şiran’a dönüyorum, dedi.
Durumumuzu anlatıp, bizi Şiran’a kadar götürmesini istedik.
Sıkıyönetim komutanlığının kesin emri var, arabaya sivil vatandaş alamıyoruz, dedi.
Öyle deyince, öğretmen kimliğimi çıkartıp gösterdim.
Kimliği görünce, gelin, dedi.
Sevincimizden uçmuştuk…
En azından Şiran’a kadar gidecek; orada karnımızı doyurmak için lokanta, gece kalmak için bir otel bulabilecektik…
Şoför gözünü yoldan ayırmadan, bu karda kışta ne işiniz var buralarda, diye sordu.
Durumu kısaca anlattık.
Araba eski, yol bozuktu ama muhabbet güzeldi.
Şoföre ses olmuştuk…
Şiran’a vardığımızda akşam olmuştu.
Kendisine teşekkür edip ayrıldık…
Arkadaşla baş başa kalmıştık…
O, er veya geç bir araba çıkacağını söylüyordu. Başka çare yoktu, umutla beklemeye başladık…
Çok soğuktu, ısınmak için, değişik yollar deniyorduk…
Bir süre sonra, zaman geçti, araba filan geleceği yok, gidip karnımızı doyuralım; sonrada bir otel bulup yer ayırtalım, dedim.
Arkadaşa takılıp, lokanta aramaya başladık…
Sıkıyönetim dönemiydi…
İş yerleri çoktan kapanmıştı…
İn cin top oynuyordu sokaklarda…
Anlı şanlı Şiran’da karnımızı doyuracak lokanta bulamamıştık.
Şansımızdan küçük bir bakkal dükkanı açıktı. Bisküvi gibi bir şeyler alıp, köhne bir kahvede çayla birlikte yedik.
Kahveciye, otel sorduk; var bir otel ama, bu saatte yer bulamanız zor, dedi…
Bize kulak veren müşterilerden biri, siz en iyisi polise gidip yardım isteyin, bu saatten sonra otel filan bulamazsınız, dedi.
Kahveci de arkadaş doğru söylüyor, siz öyle yapın, dedi.
Çaresiz polis karakolunun yolunu tuttuk…
Karakola varıp, derdimizi anlattık.
Gözleri bizi tutmamıştı anlaşılan; bir sürü anlamsız soru sordular.
Öğretmen olduğumu, izin verirlerse, karakolun bir köşesinde sabahlayabileceğimizi, söyledim.
Böyle bir usulümüz yok, dedi bizimle konuşan polis…
Çatmıştık; belki ikna olurlar, diye bir şeyler daha söylemeye çalıştım ama, çabam boşunaydı…
İçlerinden biri; ilerde bir taş ocağı var, sahibi bu saatlerde içer, iyi bir insandır, o size yardımcı olabilir, dedi.
Karakoldan çıkıp, tarif edilen yere doğru yürüdük.
Gece olduğu için, pek bir şey göremiyorduk ama, galiba boş bir alandı…
Epey yürüdükten sonra tarif edilen kulübeyi bulduk.
Kulübe sahibi sesimizi duyup dışarı çıkmıştı.
Bizi dinleyince, pek uygun değil ama burada kalabilirsiniz, dedi.
Derme çatma küçük bir kulübeydi…
İçkisini bitirmişti, çilingir sofrasını topladıktan sonra dışarı çıkıp, bir iki kucak odun bulup getirdi…
Paltosunu alırken; sobanız sönmesin, yoksa sabaha kadar soğuktan donarsınız; kendinize iyi bakın, dedi.
O gittikten sonra ihtiyaçlarımızı görüp, hiç zaman kaybetmeden, ayakkabılarımızı çıkarıp, olduğu gibi girdik yatağa…
Bir ara uyanınca, sönmekte üzere olan sobayı doldurdum…
Gün ışırken ikimiz de uyanmıştık.
Hava hala buz gibiydi.
Elimizi yüzümüzü yıkadıktan sonra kapıyı çekip çıktık.
Doğruca araba durağının olduğu yere gittik.
Gümüşhane dolmuşu saat onda kalkıyor, dediler.
Yerimizi ayırtıp ilk iş olarak lokantaya koştuk.
Dolmuşun kalkmasına iki üç saat daha vardı.
Yemeği yedikten sonra kahveye gidip arabanın kalkış saatini beklemeye başladık.
Çay içerken, iki gün içinde yaşadıklarımız sinema şeridi gibi bir bir gözümün önünden geçiyordu…
Tazelenen çayın şekerini karıştırırken, hayat bu işte, dedim kendi kendime, acısı da olacak tatlısı da…
Gümüşhane’ye vardıktan sonra arkadaştan ayrıldım; Erzurum’dan gelen otobüs Trabzon’a kadar gidiyordu…
Yorgunluktan uyumuşum arabada…
Eynesil’e vardığımda ise, karanlık çoktan kapatmıştı.
Hollanda’dan gelen Ramazan amcam ve Antalya’dan gelen Tahir amcamın oğlu Mehmet cenazeye katılmışlar ve geri dönmüşlerdi.
Ben ise yeni geliyordum!
Rahmetlik dedem böyle durumlarda, “Gafadar işte durum böyle” derdi.
İşte durum böyle…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.